TED2005
Anna Deavere Smith: Four American characters
Anna Deavere Smith'in Amerikan karakteri
Filmed:
Readability: 3.3
1,201,832 views
Yazar ve oyuncu Anna Deavere Smith, yazar Studs Terkel'e, hükümlü Paulette Jenkins, Koreli bir dükkancı ve de bir rodeo binicisine hayat veriyor. Smith, solo oyunu ''Yolda: Amerikan Karakterini Arayış''tan seçtiği parçaları sunuyor.
Anna Deavere Smith - Actor, playwright, social critic
Anna Deavere Smith's ground-breaking solo shows blur the lines between theater and journalism, using text from real-life encounters to create gripping portraits. Full bio
Anna Deavere Smith's ground-breaking solo shows blur the lines between theater and journalism, using text from real-life encounters to create gripping portraits. Full bio
Double-click the English transcript below to play the video.
00:25
So my grandfather told me when I was a little girl,
0
0
2000
Büyükbabam bana, ben küçük bir kızken dedi ki,
00:27
"If you say a word often enough, it becomes you."
1
2000
3000
''Eğer bir sözü çok söylersen, ona bürünürsün.''
00:30
And having grown up in a segregated city, Baltimore, Maryland,
2
5000
3000
Ve tecrit edilmiş bir şehirde, Baltimore, Maryland'de büyüdüğüm için
00:33
I sort of use that idea to go around America with a tape recorder --
3
8000
3000
bu fikirden yola çıkarak Amerika'yı bir teyple gezmeye karar verdim--
00:36
thank God for technology --
4
11000
2000
Tanrı'ya şükür teknoloji var--
00:38
to interview people, thinking that if I walked in their words --
5
13000
3000
insanlarla röportaj yapmak için, eğer onların söyledikleriyle yürüyebilirsem --
00:41
which is also why I don't wear shoes when I perform --
6
16000
2000
oynarken ayakkabı giymememin sebebi de budur --
00:43
if I walked in their words, that I could sort of absorb America.
7
18000
4000
eğer onların sözcükleriyle yürüyebilirsem, sanki Amerika'yı içime çekebilirim.
00:47
I was also inspired by Walt Whitman,
8
22000
1000
Aynı zamanda Walt Whitman'dan da etkilendim,
00:48
who wanted to absorb America and have it absorb him.
9
23000
3000
kendisi de Amerika'yı içine çekmek ve Amerika'nın onu içine çekmesini istemişti.
00:51
So these four characters are going to be from that work
10
26000
4000
İşte, bu dört karakter bu oyunumdan alınmıştır
00:55
that I've been doing for many years now,
11
30000
1000
yıllardan beri oynamaktayım bunları,
00:56
and well over, I don't know, a couple of thousand people
12
31000
3000
ve yaklaşık --- bilemeyeceğim, bir kaç bin insanla
00:59
I've interviewed.
13
34000
1000
röportaj yaptım.
01:00
Anybody out here old enough to know Studs Terkel, that old radio man?
14
35000
5000
Aranızda Studs Terkel'i bilecek kadar yaşlı olan var mı, o eski radyo adamını?
01:05
So I thought he would be the perfect person
15
40000
2000
Neyse, kendisinin en yetkin kişi olacağını düşündüm
01:07
to go to to ask about a defining moment in American history.
16
42000
4000
gidip de Amerikan tarihini tanımlayan noktanın ne olduğunu sormak için.
01:11
You know, he was "born in 1912, the year the Titanic sank,
17
46000
4000
Biliyorsunuz, 1912'de doğmuş, "inşa edilmiş en büyük geminin,
01:15
greatest ship every built. Hits the tip of an iceberg,
18
50000
3000
Titanik'in battığı yılda. Buz dağının ucuna çarptı
01:18
and bam, it went down. It went down and I came up. Wow, some century."
19
53000
8000
ve paldır küldür, aşağıya indi. O aşağıya indi ve ben çıktım yüzeye. Vay be, ne biçim bir asır.''
01:26
(Laughter)
20
61000
2000
(Kahkaha)
01:28
So this is his answer about a defining moment in American history.
21
63000
4000
Amerikan tarihini tanımlayan anı böyle anlatır.
01:32
"Defining moment in American history, I don't think there's one;
22
67000
5000
Amerikan tarihini tanımlayan an, bence bir tane değil;
01:37
you can't say Hiroshima, that's a big one --
23
72000
2000
Hiroşima sayılmaz, o çok büyük bir olaydı --
01:39
I can't think of any one moment I would say is a defining moment.
24
74000
3000
Sadece tek bir an aklıma gelmiyor, tanımlayan bir an olarak.
01:42
The gradual slippage -- 'slippage' is the word
25
77000
3000
Yavaş yavaş kayma -- kayma kelimesi
01:45
used by the people in Watergate, moral slippage --
26
80000
3000
Watergate kişileri tarafından kullanılan bir kelime, ahlaki kayma --
01:48
it's a gradual kind of thing, combination of things.
27
83000
2000
yavaş yavaş oluşan bir şeydir, bir çok şeylerin birleşimidir.
01:50
You see, we also have the technology.
28
85000
3000
Görüyorsunuz ya, biz bir de teknolojiye sahibiz.
01:53
I say, less and less the human touch.
29
88000
3000
Ben derim ki, gün geçtikçe insan teması azalıyor.
01:56
"Oh, let me kind of tell you a funny little play bit.
30
91000
3000
Ah, size şöyle komik bir hikaye anlatayım.
01:59
The Atlanta airport is a modern airport,
31
94000
2000
Atlanta havaalanı çok modern bir hava alanıdır,
02:01
and they should leave the gate there.
32
96000
1000
hakkını vermek lazım.
02:02
These trains that take you out to a concourse and on to a destination.
33
97000
5000
Seni yolcu alanına götüren ve gideceğin yere yollayan trenler var.
02:07
And these trains are smooth,
34
102000
2000
Ve bu trenler çok hoş,
02:09
and they're quiet and they're efficient.
35
104000
3000
ve de çok sessiz ve etkinler.
02:12
And there's a voice on the train, you know the voice was a human voice.
36
107000
4000
Ve trenden bir ses geliyor, biliyorsunuz ses bir insan sesi.
02:16
You see in the old days we had robots, robots imitated humans.
37
111000
5000
Eskiden robotlar vardı, robotlar insanları taklit ederdi.
02:21
Now we have humans imitating robots.
38
116000
5000
Şimdi de robotları taklit eden insanlar var.
02:26
So we got this voice on this train: Concourse One: Omaha, Lincoln.
39
121000
6000
İşte bu trendeki ses diyor ki: 1. Birinci durak: Omaha, Lincoln.
02:32
Concourse Two: Dallas, Fort Worth. Same voice.
40
127000
3000
2. İkinci durak: Dallas, Fort Worth. Aynı ses.
02:35
Just as a train is about to go, a young couple rush in
41
130000
5000
Tren tam kalkarken, genç bir çift içeri girdi
02:40
and they're just about to close the pneumatic doors.
42
135000
3000
tam da basınçlı kapıları kapanırken.
02:43
And that voice, without losing a beat, says,
43
138000
3000
Ve o ses de, hiç mola vermeden, dedi ki,
02:46
'Because of late entry, we're delayed 30 seconds.'
44
141000
3000
''Geç giriş nedeniyle, 30 saniye geç kalkacağız.''
02:49
Just then, everybody's looking at this couple with hateful eyes
45
144000
5000
Tabii herkes bu çifte nefret edercesine bakmaya başladı
02:54
and the couple's going like this, you know, shrinking.
46
149000
2000
ve çift de ezilip büzülmeye başladı.
02:56
Well, I'd happened to have had a couple of drinks before boarding --
47
151000
3000
Şey, ben de trene binmeden önce biraz içki içmiştim --
02:59
I do that to steel my nerves -- and so
48
154000
3000
bunu sinirleri yatıştırmak için yapıyorum -- ve işte
03:02
I imitate a train call, holding my hand on my --
49
157000
3000
bir tren anonsunu taklit ettim, elimi şöyle tutup --
03:05
'George Orwell, your time has come,' you see.
50
160000
4000
''George Orwell, geldi sana sıra en sonunda."
03:09
Well, some of you are laughing. Everybody laughs
51
164000
2000
Ha, birkaçınız gülüyorsunuz.
03:11
when I say that, but not on this train. Silence.
52
166000
4000
Ben bunu söylediğimde herkes güler, ama bu trende başaramadık. Çıt yok.
03:15
And so suddenly they're looking at me.
53
170000
1000
Ve birden bire herkes bana da bakmaya başladı.
03:16
So here I am with the couple, the three of us
54
171000
3000
Al işte, ben de bu çiftle birlikte, üçümüz beraber
03:19
shrinking at the foot of Calvary about to be up, you know.
55
174000
4000
ezilip büzüldük, sanki Kalvari Haçı'nın dibine batıyoruz da yeniden yukarı çıkacağız.
03:23
"Just then I see a baby, a little baby in the lap of a mother.
56
178000
7000
Tam o anda bir bebek görüyorum, annesinin kucağında minicik bir bebek.
03:30
I know it's Hispanic because she's speaking Spanish to her companion.
57
185000
5000
İspanyol olduğunu biliyorum çünkü yanındaki arkadaşı ile İspanyolca konuşuyordu.
03:35
So I'm going to talk to the baby. So I say to the baby,
58
190000
3000
İşte, ben de bebekle konuşacağım. Bebeğe döndüm,
03:38
holding my hand over my mouth because my breath must be 100 proof,
59
193000
4000
elimle ağzımı kapayarak, çünkü nefesim her şeyi ele verebilir,
03:42
I say to the baby, 'Sir or Madam,
60
197000
4000
bebeğe dedim ki, ''Bayım, ya da Hanımefendi,
03:46
what is your considered opinion of the human species?'
61
201000
5000
sizin insan türleri hakkındaki düşünceleriniz nedir?''
03:51
And the baby looks, you know, the way babies look at you clearly,
62
206000
2000
Ve bebek bana baktı, bebekler öyle bakar ya size net bir şekilde,
03:53
starts laughing,
63
208000
1000
ve gülmeye başladı,
03:54
starts busting out with this crazy little laugh.
64
209000
3000
hem de kıkır kıkır.
03:57
I say, 'Thank God for a human reaction, we haven't lost yet.'
65
212000
4000
Dedim ki, "Herhangi bir insan tepkisi için Tanrıya şükür, henüz kaybetmiş değiliz.''
04:01
"But you see, the human touch, you see, it's disappearing.
66
216000
2000
Ama bakın, insan sıcaklığı kaybolup gidiyor.
04:03
You know, you see, you've got to question the official truth.
67
218000
3000
Biliyorsunuz, resmi gerçeği sorgulamamız lazım.
04:06
You know the thing that was so great about Mark Twain --
68
221000
3000
Biliyorsunuz, Mark Twain'i en harika kılan yanıydı bu --
04:09
you know we honor Mark Twain, but we don't read him.
69
224000
4000
Mark Twain'e çok saygı duyarız, ama onu hiç okumayız.
04:13
We read 'Huck Finn,' of course, we read 'Huck Finn' of course.
70
228000
3000
Huck Finn'i okuruz, tabii ki, Huck Finn'i okuruz.
04:16
I mean, Huck, of course, was tremendous.
71
231000
2000
Bence, Huck, tabii ki, muazzamdı.
04:18
Remember that great scene on the raft, remember what Huck did?
72
233000
3000
Hatırlıyor musunuz o harika sahneyi, salın üstünde, Huck'ın ne yaptığını?
04:21
You see, here's Huck; he's an illiterate kid; he's had no schooling,
73
236000
3000
Bakın, işte Huck, okuma yazması olmayan bir çocuk, hiç okul görmemiş,
04:24
but there's something in him.
74
239000
2000
ama içinde bir şeyler var.
04:26
And the official truth, the truth was, the law was,
75
241000
3000
Ve resmi belgelere göre, yasalar ve doğrulara göre,
04:29
that a black man was a property, was a thing, you see.
76
244000
3000
zenci bir adam mülk niteliğindeydi, bir maldı, anlıyor musunuz?
04:32
And Huck gets on the raft with a property named Jim, a slave, see.
77
247000
4000
Ve Huck salda adı Jim olan bir malla beraberdi, bir köle, görüyor musunuz?
04:36
And he hears that Jim is going to go and take his wife and kids
78
251000
4000
Ve duyuyor ki, Jim karısını ve çocuklarını geri almayı planlıyor
04:40
and steal them from the woman who owns them,
79
255000
2000
onlara sahip olan kadından kaçırmayı planlıyor,
04:42
and Huck says, 'Ooh, oh my God, ooh, ooh --
80
257000
4000
ve Huck diyor ki ''Aa aa, aman Tanrım, ah, ah --
04:46
that woman, that woman never did anybody any harm.
81
261000
3000
o kadın, o kadının kimseye bir kötülüğü dokunmadı ki.
04:49
Ooh, he's going to steal; he's going to steal;
82
264000
1000
Ah, o gidip kaçırıcak, gidip kaçırıcak,
04:50
he's going to do a terrible thing.'
83
265000
2000
çok korkunç bir şey yapıcak.''
04:52
Just then, two slavers caught up, guys chasing slaves, looking for Jim.
84
267000
5000
Tam o sırada, iki köleci onlara yetişir, köleleri kovalayan herifler, Jim'i arıyorlar.
04:57
'Anybody up on that raft with you?' Huck says, 'Yeah.'
85
272000
9000
''Başka biri var mı salda seninle?'' Huck diyor ki, ''Evet.''
05:06
'Is he black or white?' 'White.' And they go off.
86
281000
7000
''Zenci mi, beyaz mı?'' ''Beyaz.'' Ve çekip gidiyorlar.
05:13
And Huck said, 'Oh my God, oh my God, I lied, I lied, ooh,
87
288000
4000
Ve Huck der ki, ''Ah, aman Tanrım, yalan söyledim, yalan döyledim, ahh,
05:17
I did a terrible thing, did a terrible thing -- why do I feel so good?'
88
292000
5000
Çok korkunç birşey yaptım, korkunç bir şey -- ama neden kendimi iyi hissediyorum?''
05:22
"But it's the goodness of Huck, that stuff that Huck's been made of,
89
297000
2000
Ama bu Huck'ın iyiliğidir, Huck'ı oluşturan şeylerdir,
05:24
you see, all been buried; it's all been buried.
90
299000
2000
bakın, hepsi gömülmüş, herşey dibe gömülmüş.
05:26
So the human touch, you see, it's disappearing.
91
301000
3000
Yani insan sıcaklığı yok oluyor.
05:29
So you ask about a defining moment --
92
304000
2000
Siz de tarihi tanımlayan o an nedir diye soruyorsunuz.
05:31
ain't no defining moment in American history for me.
93
306000
2000
Amerika'yı tanımlayan öyle bir an yok benim için.
05:33
It's an accretion of moments that add up to where we are now,
94
308000
3000
Çoğaldıkça artan anlar bizi bu noktaya getiren,
05:36
where trivia becomes news.
95
311000
2000
ıvır zıvırın habere dönüştüğü bir zaman.
05:38
And more and more, less and less awareness of the pain of the other.
96
313000
6000
Ve gün geçtikçe başkalarının acısının daha da az farkındayız
05:44
Huh. You know, I don't know if you could use this or not,
97
319000
4000
Eh. İşte, bilmiyorum şu söylediklerim sizin işinize yarar mı,
05:48
but I was quoting Wright Morris, a writer from Nebraska, who says,
98
323000
4000
ama Wright Morris'ten bahsetmiştim, kendisi Nebraska'lı bir yazar, der ki,
05:52
'We're more and more into communications
99
327000
3000
iletişim biçimlerine giderek önem veriyoruz ve
05:55
and less and less into communication.'
100
330000
5000
iletişimin kendisini unutuyoruz.
06:00
Okay, kids, I got to scram, got to go see my cardiologist."
101
335000
5000
Tamam, çocuklar, gitmem lazım, kardiyoloğuma görünmem gerekiyor.
06:05
And that's Studs Terkel.
102
340000
1000
Studs Terkel budur, işte.
06:06
(Applause)
103
341000
6000
(Alkış)
06:12
So, talk about risk taking. I'm going to do somebody that nobody likes.
104
347000
7000
Riske girmekten bahsederken. Sizlere kimsenin hoşlanmadığı bir karakteri canlandıracağım.
06:19
You know, most actors want to do characters that are likeable --
105
354000
5000
Biliyorsunuz çoğu oyuncular hoşa giden karakterlerleri canlandırmak isterler --
06:24
well, not always, but the notion, especially at a conference like this,
106
359000
3000
tabii, her zaman değil, ama bu görüş, özellikle de böyle bir konferansda,
06:27
I like to inspire people.
107
362000
2000
insanlara esin kaynağı olmak isterim.
06:29
But since this was called "risk taking,"
108
364000
2000
Ama konumuz riske girmek olduğu için
06:31
I'm doing somebody who I never do, because she's so unlikeable
109
366000
4000
hiç yapmadığım birini canlandırıcağım, kendisi o kadar sevimsiz biri ki
06:35
that one person actually came backstage
110
370000
1000
seyircinin biri bir gün sahne arkasına geldi
06:36
and told me to take her out of the show she was in.
111
371000
4000
ve bu karakteri bu oyunumdan çıkarmamı söyledi.
06:40
And I'm doing her because I think we think of risk,
112
375000
3000
Bu kişiyi halen canlandırıyorum, çünkü riskin
06:43
at a conference like this, as a good thing.
113
378000
2000
böyle bir konferansta, alınması gereken bir şey olduğunu düşünürüm.
06:45
But there are certain other connotations to the word "risk,"
114
380000
3000
Fakat risk kelimesinin farklı çağrışımları var
06:48
and the same thing about the word "nature." What is nature?
115
383000
3000
aynen tabiat kelimesi gibi. Nedir tabiat?
06:51
Maxine Greene, who's a wonderful philosopher
116
386000
3000
Maxine Greene, kendisi harika bir filozoftur
06:54
who's as old as Studs, and was the head of a philosophy --
117
389000
4000
Studs kadar yaşlı, ve bir felsefenin başkanıydı--
06:58
great, big philosophy kind of an organization --
118
393000
4000
meşhur, önemli bir felsefenin, bir nevi organizasyonun
07:02
I went to her and asked her what are the two things
119
397000
2000
onu ziyaret ettim ve kendisinin bilmediği iki şeyin
07:04
that she doesn't know, that she still wants to know.
120
399000
3000
ne olduğunu sordum, halen bilmek istediği iki şey.
07:07
And she said, "Well, personally, I still feel like I have to curtsey
121
402000
2000
Ve dedi ki, ''Kişisel olarak, halen üniversitemin başkanını
07:09
when I see the president of my university.
122
404000
3000
görünce reverans yapma gereğini duyuyorum.
07:12
And I still feel as though I've got to get coffee
123
407000
2000
Ve halen gidip de erkek mesteklaşlarım için kahve getirmem gerekiyormuş
07:14
for my male colleagues, even though I've outlived most of them."
124
409000
2000
gibi geliyor, çoğundan daha büyük olmama rağmen.''
07:16
And she said, "And then intellectually,
125
411000
3000
Ve dedi ki, ''Ve entelektüel açıdan
07:19
I don't know enough about the negative imagination.
126
414000
3000
olumsuz hayal gücü hakkında halen bilmediğim çok şey var.
07:22
And September 11th certainly taught us
127
417000
2000
Ve 11 Eylül bize bunu öğretti kesinlikle
07:24
that that's a whole area we don't investigate."
128
419000
2000
bu tam soruşturmadığımız bir alan.''
07:26
So this piece is about a negative imagination.
129
421000
3000
Yani bu kısım olumsuz hayal gücü hakkında.
07:29
It raises questions about what nature is, what Mother Nature is,
130
424000
4000
Tabiatın ne olduğunu, Tabiat Ana'nın ne olduğunu sorguluyor,
07:33
and about what a risk can be.
131
428000
2000
ve bir riskin ne olabileceğini sorguyor.
07:35
And I got this in the Maryland Correctional Institute for Women.
132
430000
2000
Ve bunu Maryland Kadın Cezalandırma Kurumu'ndan aldım.
07:37
Everything I do is word for word off a tape.
133
432000
3000
Yaptığım her şey kelimesi kelimesine teypten alınmadır.
07:40
And I title things because I think people speak in organic poems,
134
435000
4000
Verdiğim başlıklar herkesin organik şiir gibi konuştuğunu düşündüğümdendir,
07:44
and this is called "A Mirror to Her Mouth."
135
439000
1000
bunun başlığı "Ağzına bir Ayna".
07:45
And this is an inmate named Paulette Jenkins.
136
440000
3000
Bu Paulette Jenkins isimli bir mahkumdur.
07:56
"I began to learn how to cover it up,
137
451000
4000
''Her şeyin nasıl üstünü örtebilirim öğrendim,
08:00
because I didn't want nobody to know that this was happening in my home.
138
455000
5000
çünkü kimsenin benim yuvamda bunların olduğunu bilmesini istemedim.
08:05
I want everybody to think we were a normal family.
139
460000
3000
Herkes biz normal bir aileyiz diye düşünsün istedim.
08:08
I mean we had all the materialistic things,
140
463000
3000
Tabii, ihtiyacımız olan bütün maddi şeylere sahiptik,
08:11
but that didn't make my children pain any less;
141
466000
3000
ama bunlar çocuklarımın acısını azaltmadı;
08:14
that didn't make their fears subside.
142
469000
3000
onların korkularını dindirmedi.
08:17
I ran out of excuses about how we got black eyes
143
472000
3000
Göz morluklarımızın nasıl oluştuğuna dair söyleyecek yalanım kalmadı
08:20
and busted lips and bruises. I didn't had no more excuses.
144
475000
4000
ve patlamış dudaklarımız ve çürüklerimiz için. Mazeretlerim kalmadı.
08:24
And he beat me too. But that didn't change the fact
145
479000
3000
Beni de döverdi. Ama bu ortadaki doğruyu değiştirmedi
08:27
that it was a nightmare for my family; it was a nightmare.
146
482000
4000
bu ailem için bir kabustu, bir kabus.
08:31
And I failed them dramatically,
147
486000
2000
Ve herkesi yüzüstü bıraktım.
08:33
because I allowed it to go on and on and on.
148
488000
4000
çünkü bunun devam etmesine ben izin verdim.
08:37
"But the night that Myesha got killed --
149
492000
2000
Ama Myesha'nın öldürüldüğü gece --
08:39
and the intensity just grew and grew and grew,
150
494000
4000
bunun şiddeti büyüdü de büyüdü,
08:43
until one night we came home from getting drugs,
151
498000
5000
ve bir akşam uyuşturucuları alıp eve gelince,
08:48
and he got angry with Myesha, and he started beating her,
152
503000
3000
ve o Myesha'ya çok kızdı, ve başladı dövmeye onu,
08:51
and he put her in a bathtub. Oh, he would use a belt.
153
506000
3000
ve kızı küvete koydu. Ah, kemerini kullanırdı dövmek için.
08:54
He had a belt because he had this warped perverted thing
154
509000
3000
Kemerini kullandı, çünkü kendisi sapıkça bi düşünceyle
08:57
that Myesha was having sex with her little brother
155
512000
2000
Myesha'nın erkek kardeşiyle seks yaptığı düşüncesindeydi
08:59
and they was fondling each other -- that would be his reason.
156
514000
2000
birbirlerini okşadıklarının -- onun nedeni buydu.
09:01
I'm just talking about the particular night that she died.
157
516000
4000
Ben onun öldüğü akşamdan bahsediyorum sadece.
09:05
And so he put her in the bathtub,
158
520000
3000
Neyse işte kızı küvetin içine koydu,
09:08
and I was in the bedroom with the baby.
159
523000
1000
ben de yatak odasında bebekleydim.
09:09
"And four months before this happened, four months before Myesha died,
160
524000
4000
Bu olmadan dört ay önce, Myesha ölmeden dört ay önce,
09:13
I thought I could really fix this man. So I had a baby by him -- insane --
161
528000
6000
bu adamı yola getiririm diye düşünmüştüm. Ve birlikte bebeğimiz oldu -- delice --
09:19
thinking that if I gave him his own kid, he would leave mine alone.
162
534000
3000
Düşündüm ki eğer onun bebeği olursa, benimkileri yanlız bırakır.
09:22
And it didn't work, didn't work.
163
537000
4000
Ve öyle olmadı, olmadı.
09:26
And I ended up with three children, Houston, Myesha and Dominic,
164
541000
4000
Ve üç çocukla bitiverdim, Houston, Myesha ve Dominic,
09:30
who was four months old when I came to jail.
165
545000
3000
Dominic dört aylıktı ben hapise girdiğimde.
09:33
"And I was in the bedroom. Like I said, he had her in the bathroom
166
548000
2000
Ve ben yatak odasındaydım. Dediğim gibi, onu banyoya götürdü
09:35
and he -- he -- every time he hit her, she would fall.
167
550000
5000
ve o -- o -- her bir vurmasıyla, kızım yere düştü.
09:40
And she would hit her head on the tub. It happened continuously, repeatedly.
168
555000
5000
Ve kafasını küvete vurup durdu. Aralıksız olarak sürdü bu, defalarca.
09:45
I could hear it, but I dared not to move. I didn't move.
169
560000
4000
Duyabiliyordum, ama hareket etmeye teşebbüs edemedim. Hareket edemedim.
09:49
I didn't even go and see what was happening.
170
564000
2000
Gidip bakmadım bile ne oluyor diye.
09:51
I just sat there and listened.
171
566000
3000
Orda öyle oturdum ve dinledim.
09:54
And then he put her in the hallway.
172
569000
5000
Ve sonra onu koridora götürdü.
09:59
He told her, just set there. And so she set there for about four or five hours.
173
574000
7000
Ona dedi ki, otur burda. Ve o da dört ya da beş saat kadar orda oturdu.
10:06
And then he told her, get up.
174
581000
3000
Sonra ona dedi ki, kalk.
10:09
And when she got up, she says she couldn't see.
175
584000
3000
Kalkınca kızım gözlerinin göremediğini söyledi.
10:12
Her face was bruised. She had a black eye.
176
587000
5000
Suratı çürük içindeydi. Gözü morarmıştı.
10:17
All around her head was just swollen;
177
592000
2000
Bütün kafası şişmişti;
10:19
her head was about two sizes of its own size.
178
594000
6000
kafası iki misli büyümüştü.
10:25
I told him, 'Let her go to sleep.' He let her go to sleep.
179
600000
7000
Ona dedim ki, bırak uyusun. O da bıraktı kızı, uyuması için.
10:32
"The next morning she was dead.
180
607000
5000
Ertesi gün, ölü bulduk.
10:37
He went in to check on her for school, and he got very excited.
181
612000
3000
Okula gitsin diye kaldırmaya gitti, ve çok heyecanlandı.
10:40
He says, 'She won't breathe.'
182
615000
2000
Dedi ki, nefes almıyor kız.
10:42
I knew immediately that she was dead.
183
617000
4000
Anında anladım öldüğünü.
10:46
I didn't even want to accept the fact that she was dead, so I went in
184
621000
3000
Ben bile öldüğünü kabullenemedim, o yüzden içeri girdim
10:49
and I put a mirror to her mouth --
185
624000
2000
ve ağızına bir ayna yaklaştırdım --
10:51
there was no thing, nothing, coming out of her mouth.
186
626000
4000
hiç birşey yoktu, hiç birşey gelmiyordu ağzından.
10:55
He said, he said, he said,
187
630000
1000
Ve dedi ki, dedi ki, dedi ki,
10:56
'We can't, we can't let nobody find out about this.'
188
631000
2000
hiç kimse, hiç kimsenin bilmemesi gerekiyor bunu.
10:58
He say, 'You've got to help me.' I agree. I agree.
189
633000
4000
Dedi ki, bana yardım etmelisin. Ben de kabul ettim. Kabul ettim.
11:02
"I mean, I've been keeping a secret for years and years and years,
190
637000
3000
Yani, ben yıllardır ve yıllardır bir sır saklıyordum,
11:05
so it just seemed like second hand to me, just to keep on keeping it a secret.
191
640000
4000
o yüzden alışkanlık haline gelmişti, bir sır olarak saklamaya devam etmek.
11:09
So we went to the mall and we told a police that we had, like, lost her,
192
644000
6000
Sonra alışveriş merkezine gittik ve oradaki polise, kızımızı kaybettiğimizi
11:15
that she was missing.
193
650000
3000
onun kayıp olduğunu söyledik.
11:18
We told a security guard that she was missing,
194
653000
6000
Güvenlik görevlisine kızımızın kayıp olduğunu söyledik;
11:24
though she wasn't missing.
195
659000
2000
kayıp olmadığı halde.
11:26
And we told the security guard what we had put on her
196
661000
2000
Ve güvenlik görevlisine onun o gün üstünde ne olduğunu anlattık
11:28
and we went home and we dressed her in exactly the same thing
197
663000
3000
ve eve gidip aynı şekilde üstünü değiştirdik onun
11:31
that we had told the security guard that we had put on her.
198
666000
4000
güvenlik görevlisine söylediğimiz gibi giydirdik onu.
11:35
"And then we got the baby and my other child,
199
670000
5000
Ve bebeğimizi ve öbür çocuğumuzu da alıp
11:40
and we drove out to, like, I-95.
200
675000
7000
arabayla I-95'e doğru yola çıktık.
11:47
I was so petrified and so numb,
201
682000
3000
Ben put gibi kesilmiştim, donakalmıştım,
11:50
all I could look was in the rear-view mirror.
202
685000
5000
bakabildiğim tek şey dikiz aynasıydı.
11:55
And he just laid her right on the shoulder of the highway.
203
690000
10000
Ve kızı otobanın kenarına yatırdı öylece.
12:05
My own child, I let that happen to."
204
700000
6000
Benim kendi yavrum, ben de izin verdim bunun olmasına.
12:15
So that's an investigation of the negative imagination.
205
710000
5000
Evet bu da olumsuz hayal gücünün bir sorgulanmasıdır.
12:20
(Applause)
206
715000
5000
(Alkış)
12:25
When I started this project
207
720000
2000
Bu projeye başladığımda
12:27
called "On the Road: A Search For an American Character"
208
722000
2000
Yolda: Amerikan Karakterini Arayış isimli oyunum,
12:29
with my tape recorder, I thought that I was going to go around America
209
724000
2000
bir teyple, Amerika'nın her yerine gideceğimi düşünüp
12:31
and find it in all its aspects -- bull riders, cowboys, pig farmers,
210
726000
5000
her yönüyle karşılaşacağımı-- boğa binicileri, kovboylarını, domuz çiftçilerini,
12:36
drum majorettes -- but I sort of got tripped on race relations,
211
731000
4000
bando kızlarını -- düşündüm fakat bir şekilde ırk ilişkilerine takıldım,
12:40
because my first big show was a show about a race riot.
212
735000
3000
çünkü ilk büyük gösterim bir ırk ayaklanması hakkındaydı.
12:43
And so I went to both -- two race riots,
213
738000
3000
Ve ben ikisine de gittim -- iki ırk ayaklanması,
12:46
one of which was the Los Angeles riot. And this next piece is from that.
214
741000
3000
birincisi Los Angeles ayaklanmasıydı. Bu parça o ayaklanmadan alınmadır.
12:49
Because this is what I would say
215
744000
2000
Çünkü şunu söylemek istiyorum
12:51
I've learned the most about race relations, from this piece.
216
746000
4000
Irk ilişkileri hakkında öğrendiğim en çok şey bu parça sayesinde.
12:55
It's a kind of an aria, I would say, and in many tapes that I have.
217
750000
4000
Bütün teyplerimde olan, demek istediğim, bir arya gibi.
12:59
Everybody knows that the Los Angeles riots happened
218
754000
3000
Herkes bilir Los Angeles ayaklanmasının gerçekleştiğini
13:02
because four cops beat up a black man named Rodney King.
219
757000
3000
çünkü dört polis siyah bir adamı dövdü, ismi Rodney King'di.
13:05
It was captured on videotape -- technology --
220
760000
2000
Video teype kaydedildi -- teknoloji --
13:07
and it was played all over the world.
221
762000
2000
ve dünyanın dört bir yanında gösterildi.
13:09
Everybody thought the four cops would go to jail.
222
764000
1000
Herkes bu dört polisin hapse atılacağını sandı.
13:10
They did not, so there were riots.
223
765000
3000
Hapse atılmadılar, ve bu da ayaklanmalara neden oldu.
13:13
And what a lot of people forget, is there was a second trial,
224
768000
2000
Ve çoğu kişinin unuttuğu ikinci bir duruşma oldu,
13:15
ordered by George Bush, Sr.
225
770000
2000
Baba George Bush'un emrettiği.
13:17
And that trial came back with two cops going to jail
226
772000
5000
Ve bu duruşmanın sonunda iki polis hapse gitti
13:22
and two cops declared innocent. I was at that trial.
227
777000
3000
ve iki polis masum olarak görüldü. Ben de bu duruşmadaydım.
13:25
And I mean, the people just danced in the streets
228
780000
2000
Ve demek istediğim, insanlar sokaklarda dans ediyorlardı
13:27
because they were afraid there was going to be another riot.
229
782000
2000
çünkü herkes yeni bir ayaklanmanın çıkacağından korkuyordu.
13:29
Explosion of joy that this verdict had come back this way.
230
784000
3000
Mahkeme kararının bu yönde verilmesi çok büyük sevince yol açtı.
13:32
So there was a community that didn't -- the Korean-Americans,
231
787000
4000
Aynı zamanda bir başka topluluk o sevinci hissetmedi -- Koreli Amerikalılar,
13:36
whose stores had been burned to the ground.
232
791000
2000
onların dükkanları yerle bir edildi.
13:38
And so this woman, Mrs. Young-Soon Han,
233
793000
2000
Ve bu bayan, Young-Soon Han Hanım,
13:40
I suppose will have taught me the most that I have learned about race.
234
795000
4000
sanıyorum bana ırk hakkında bilmem gereken en büyük unsuru öğretti.
13:44
And she asks also a question that Studs talks about:
235
799000
3000
Ve kendisi Studs'ın bahsettiği bir konuyu da sorguluyor:
13:47
this notion of the "official truth," to question the "official truth."
236
802000
3000
şu resmi doğruluk fikri, resmi doğruluğu sorgulamak.
13:50
So what she's questioning here, she's taking a chance
237
805000
2000
Kendisinin sorguladığı şey, kendisi bir riske giriyor
13:52
and questioning what justice is in society.
238
807000
3000
ve bir toplumda adaletin ne olduğunu sorguluyor.
13:55
And this is called, "Swallowing the Bitterness."
239
810000
4000
Ve bu parçanın ismi ''Acıları Yutmak.''
13:59
"I used to believe America was the best.
240
814000
5000
Eskiden Amerika'nın en iyisi olduğuna inanırdım.
14:04
I watched in Korea many luxurious Hollywood lifestyle movie.
241
819000
8000
Kore'deyken bir sürü şaşaalı Hollywood hayat tarzında film izledim.
14:12
I never saw any poor man, any black.
242
827000
5000
Hiçbir zaman ne yoksul adam gördüm, ne de siyah.
14:17
Until 1992, I used to believe America was the best -- I still do;
243
832000
4000
1992'ye kadar Amerika'nın en iyisi olduğuna inanırdım -- halen inanırım,
14:21
I don't deny that because I am a victim.
244
836000
4000
Bir mağdur bile olsam bunu inkar etmiyorum.
14:25
But at the end of '92, when we were in such turmoil,
245
840000
5000
Ama 92'nin sonunda, o karışıklığın içindeyken,
14:30
and having all the financial problems, and all the mental problems,
246
845000
4000
ve geçirdiğimiz finansal zorluklar, ve de ruhsal problemler,
14:34
I began to really realize that Koreans
247
849000
4000
yavaş yavaş gerçekten anladım ki Koreliler
14:38
are completely left out of this society and we are nothing.
248
853000
7000
bu toplumdan tamamen dışlanmıştır ve biz bir hiçiz.
14:45
Why? Why do we have to be left out?
249
860000
3000
Neden? Neden dışlanmak zorundayız?
14:48
We didn't qualify for medical treatment, no food stamp, no GR,
250
863000
6000
Tıbbi tedavi için kabul edilmedik, ne bir gıda pulu, ne bir Genel Yardım,
14:54
no welfare, anything. Many African-Americans who never work
251
869000
7000
hiç sosyal yardım, hiç birşey. Birçok işsiz Afrika-Amerikalı
15:01
got minimum amount of money to survive.
252
876000
4000
asgari miktarda para aldılar, ayakta kalabilecek kadar.
15:05
We didn't get any because we have a car and a house.
253
880000
8000
Biz hiç bir şey alamadık çünkü bizim arabamız var ve evimiz var.
15:13
And we are high taxpayer. Where do I find justice?
254
888000
11000
Ve biz yüksek vergi ödeyen kişileriz. Nerede bulabilirim adaleti?
15:24
"OK. OK? OK. OK.
255
899000
7000
Tamam. Tamam. Tamam. Tamam.
15:31
Many African-Americans probably think that they won by the trial.
256
906000
4000
Bir çok Afrika-Amerikalı bu davayı kazandıklarını sanıyorlardır.
15:35
I was sitting here watching them the morning after the verdict,
257
910000
3000
Kararın verildiği sabah ben burda oturup izledim onları,
15:38
and all the day they were having a party, they celebrated,
258
913000
4000
ve bütün gün bir parti verdiler, kutladılar,
15:42
all of South Central, all the churches. And they say,
259
917000
3000
bütün Merkezi Güney, bütün kiliseler. Ve dediler ki,
15:45
'Well, finally justice has been done in this society.'
260
920000
6000
evet, en sonunda adalete kavuştuk bu toplumda.
15:51
Well, what about victims' rights?
261
926000
3000
Ee, peki mağdurların haklarından ne haber?
15:54
They got their rights by destroying innocent Korean merchants.
262
929000
7000
Onlar masum Koreli satıcıyı tahrip ederek haklarına kavuştular.
16:07
They have a lot of respect, as I do, for Dr. Martin King.
263
942000
7000
Onlar Dr. Martin King'e çok saygı duyarlar, benim gibi.
16:14
He is the only model for black community; I don't care Jesse Jackson.
264
949000
7000
O siyah topluluk için tek rol modeli; Jesse Jackson'ı umursamam.
16:21
He is the model of non-violence, non-violence --
265
956000
4000
Şiddete başvurmama da kendisi eşsiz bir örnek, şiddete başvurmama--
16:25
and they would all like to be in his spirit.
266
960000
5000
ve onların hepsi de King'in ruhuna sahip olmak isterler.
16:30
"But what about 1992? They destroyed innocent people.
267
965000
7000
Peki 1992'da ne oldu? Bir sürü masum insanı tahrip ettiler.
16:37
And I wonder if that is really justice
268
972000
4000
Ve ben merak ediyorum
16:41
for them, to get their rights in that way.
269
976000
7000
onların bu şekilde haklarına kavuşmaları gerçekten adil mi?
16:48
I was swallowing the bitterness, sitting here alone and watching them.
270
983000
9000
Acıları yutuyordum, burada otururken ve onları izlerken.
16:57
They became so hilarious, but I was happy for them.
271
992000
7000
Çok gülünç geldiler bana, ama onlar için mutluydum.
17:04
I was glad for them. At least they got something back, OK.
272
999000
5000
Onlar için hoşnuttum. En azından onlar bir sonuca vardılar, Tamam.
17:09
Let's just forget about Korean victims and other victims
273
1004000
7000
Hadi Koreli mağdurları unutalım ve onlar tarafından tahrip edilen
17:16
who were destroyed by them.
274
1011000
5000
diğer mağdurları da unutalım.
17:21
They fought for their rights for over two centuries,
275
1016000
9000
Onlar hakları için iki asır savaştılar,
17:30
and maybe because they sacrifice other minorities,
276
1025000
3000
ve belki de diğer azınlıkları gözden çıkardıkları için,
17:33
Hispanic, Asian, we would suffer more in the mainstream.
277
1028000
5000
İspanyollar, Asyalılar, biz ortalıkta daha çok acı çekiyoruz.
17:38
That's why I understand;
278
1033000
1000
O yüzden anlıyorum,
17:39
that's why I have a mixed feeling about the verdict.
279
1034000
3000
bu yüzden benim verilen karara karşı duygularım karmaşık.
17:42
"But I wish that, I wish that, I wish that
280
1037000
5000
Ama isterdim ki, isterdim
17:47
I could be part of the enjoyment.
281
1042000
3000
bu sevince katılabilmeyi.
17:50
I wish that I could live together with black people.
282
1045000
7000
İsterdim siyah insanlarla yaşayabilmeyi.
17:57
But after the riot, it's too much difference.
283
1052000
10000
Ama bu ayaklanmadan sonra, aramızdaki farklılık çok.
18:07
The fire is still there. How do you say it? [Unclear].
284
1062000
7000
Ateş hala yanıyor. Nasıl dersiniz? [Anlaşılmıyor].
18:14
Igniting, igniting, igniting fire. Igniting fire.
285
1069000
8000
Tutuşuyor, tutuşuyor, tutuşuyor ateş. Tutuşuyor ateş.
18:22
It's still there; it can burst out anytime."
286
1077000
7000
Halen orada; her an patlak verebilir.
18:34
Mrs. Young-Soon Han.
287
1089000
2000
Young-Soon Han Hanım.
18:36
(Applause)
288
1091000
8000
(Alkış)
18:44
The other reason that I don't wear shoes
289
1099000
3000
Ayakkabı giymememin başka bir nedeni ise
18:48
is just in case I really feel like I have to cuddle up
290
1103000
3000
yani tam tamına sokulup sarılmak istersem diye
18:51
and get into the feet of somebody,
291
1106000
2000
bir başkasının ayaklarına bürünebilmeyi,
18:53
walking really in somebody else's shoes.
292
1108000
2000
tam olarak başkasının ayakkabılarını giyip yürümek için.
18:55
And I told you that in -- you know, I didn't give you the year,
293
1110000
3000
Söylemiştim size -- biliyorsunuz, size yılını söylememiştim,
18:58
but in '79 I thought that I was going to go around
294
1113000
3000
ama 79'da her yeri gezeceğimi zannediyordum
19:01
and find bull riders and pig farmers and people like that,
295
1116000
2000
ve rodeo binicilerini ve domuz çiftçilerini ve bu çeşit insanları bulabilmek için,
19:03
and I got sidetracked on race relations.
296
1118000
3000
ama ırk ilişkileri beni başka yöne çevirdi.
19:06
Finally, I did find a bull rider, two years ago.
297
1121000
3000
En sonunda, bir rodeo binicisini buldum, iki yıl önce.
19:09
And I've been going to the rodeos with him, and we've bonded.
298
1124000
3000
Ve rodeolara gitmeye başladık onunla, ve bağlandık birbirimize.
19:12
And he's the lead in an op-ed I did about the Republican Convention.
299
1127000
5000
Ve kendisi Cumhuriyetçi Konvansiyonu hakkındaki makalemin baş kahramanıydı.
19:17
He's a Republican -- I won't say anything about my party affiliation, but anyway --
300
1132000
5000
Kendisi Cumhuriyetçi -- ben hangi partiye üye olduğumu söylemeyeceğim, neyse
19:22
so this is my dear, dear Brent Williams,
301
1137000
4000
bu benim sevgili, sevgili Brent Williams'ım,
19:26
and this is on toughness,
302
1141000
1000
ve bu bıçkınlık hakkında,
19:27
in case anybody needs to know about being tough
303
1142000
3000
eğer biri bilmek isterse bıçkınlığın ne olduğunu
19:30
for the work that you do. I think there's a real lesson in this.
304
1145000
3000
yaptığınız meslek için. Bence burdan çıkarılacak büyük bir ders var.
19:33
And this is called "Toughness."
305
1148000
3000
Ve bunun ismi ''Bıçkınlık.''
19:36
"Well, I'm an optimist. I mean basically I'm an optimist.
306
1151000
5000
Evet, ben iyimser biriyim. Yani esas olarak ben iyimserimdir.
19:41
I mean, you know, I mean, it's like my wife, Jolene,
307
1156000
2000
Yani, biliyorsun, yani, benim karım gibi, Jolene,
19:43
her family's always saying,
308
1158000
2000
onun ailesi sürekli der ki,
19:45
you know, you ever think he's just a born loser?
309
1160000
2000
yani işte, onun doğuştan kaybeden biri olduğunu hiç düşündün mü,
19:47
It seems like he has so much bad luck, you know.
310
1162000
2000
şimdiye dek şansı pek yaver gitmemiş gibi.
19:49
But then when that bull stepped on my kidney, you know,
311
1164000
2000
Ama o boğa benim böbreğimi ezdiğinde, biliyorsun,
19:51
I didn't lose my kidney -- I could have lost my kidney,
312
1166000
2000
böbreğimi kaybetmedim -- böbreğimi kaybedebilirdim,
19:53
I kept my kidney, so I don't think I'm a born loser.
313
1168000
2000
böbreğim duruyor, o yüzden bence doğuştan kaybeden biri değilim ben.
19:55
I think that's good luck.
314
1170000
1000
Bence bu iyi şansı gösteriyor.
19:56
(Laughter)
315
1171000
2000
(Kahkaha)
19:58
"And, I mean, funny things like this happen.
316
1173000
2000
Evet, yani, çok komik şeyler oluyor bu türden.
20:00
I was in a doctor's office last CAT scan,
317
1175000
4000
Bir doktordaydım en son tomografi çekiliceği zaman,
20:04
and there was a Reader's Digest, October 2002.
318
1179000
3000
ve Ekim 2002'nin Reader's Digest'i vardı orda.
20:07
It was like, 'seven ways to get lucky.' And it says
319
1182000
3000
yedi şekilde şansı yakalamak gibi bir başlık vardı. Ve şöyle diyordu
20:10
if you want to get lucky,
320
1185000
1000
eğer talihiniz açılsın istiyorsanız,
20:11
you know, you've got to be around positive people.
321
1186000
2000
işte, olumlu insanlarla beraber olmalısınız.
20:13
I mean, like even when I told my wife that you want to come out here
322
1188000
4000
Yani, mesela eşime bile söylediğimde sizin buraya gelmek istediğinizi
20:17
and talk to me, she's like, 'She's just talking;
323
1192000
2000
ve benimle konuşmak istediğinizi, dedi ki, konuşuyor sadece,
20:19
she's just being nice to you. She's not going to do that.'
324
1194000
2000
sana karşı nazik davranıyor. Buralara niye gelsin o.
20:21
"And then you called me up and you said you wanted to come out here
325
1196000
2000
Ama sonra siz beni aradınız ve buraya gelmek istediğinizi söylediniz
20:23
and interview me and she went and looked you up on the Internet.
326
1198000
2000
ve benimle röportaj yapmak istediğinizi söylediniz ve gidip size internetten baktı.
20:25
She said, 'Look who she is.
327
1200000
2000
Dedi ki, bak bakalım kim bu.
20:27
You're not even going to be able to answer her questions.'
328
1202000
2000
Sorduğu sorulara cevap bile veremeyeceksin ki.
20:29
(Laughter)
329
1204000
4000
(Kahkaha)
20:33
And she was saying you're going to make me look like an idiot
330
1208000
2000
Ve dedi ki beni bir budala gibi göstereceksin
20:35
because I've never been to college,
331
1210000
1000
çünkü ben üniversiteye gitmedim,
20:36
and I wouldn't be talking professional or anything.
332
1211000
2000
ve ben profesyonel gibi falan da konuşamam.
20:38
I said, 'Well look, the woman talked to me for four hours.
333
1213000
2000
Dedim ki, al bak, bu kadın benle dört saat konuştu.
20:40
You know, if I wasn't talking -- you know,
334
1215000
2000
İşte, eğer konuşmasaydım -- biliyorsun,
20:42
like, you know, she wanted me to talk,
335
1217000
1000
işte, biliyorsun, benim konuşmamı istedi,
20:43
I don't think she would even come out here.'
336
1218000
5000
O zaman buraya gelmezdi bile.
20:48
"Confidence? Well, I think I ride
337
1223000
3000
Kendine güven? Ya, ben sanırım boğaya
20:51
more out of determination than confidence.
338
1226000
3000
daha çok kararlılıktan biniyorum, kendime güvendiğimden değil.
20:54
I mean, confidence is like, you know,
339
1229000
1000
Kendine güvenmek bak işte şöyle bir şey,
20:55
you've been on that bull before; you know you can ride him.
340
1230000
2000
o boğaya daha önceden bindin, biliyorsun ki onu sürebilirsin.
20:57
I mean, confidence is kind of like being cocky, but in a good way.
341
1232000
4000
Yani, kendine güvenmek ukalalık gibi bir şey, ama daha iyi açıdan.
21:01
But determination, you know, it's like just, you know, 'Fuck the form,
342
1236000
3000
Fakat kararlılık, bak, şey gibi, bak, ''Siktir et usulü,
21:04
get the horn.'
343
1239000
2000
yakala boynuzu.''
21:06
(Laughter)
344
1241000
4000
(Kahkaha)
21:10
That's Tuff Hedeman, in the movie '8 Seconds.'
345
1245000
2000
Bu Tuff Hedeman, 8 Saniye filminde.
21:12
I mean, like, Pat O'Mealey always said when I was a boy,
346
1247000
2000
Yani, işte, Pat O'Mealey dedi ki: ben çocukken
21:14
he say, 'You know, you got more try than any kid I ever seen.'
347
1249000
3000
sende hiçbir çocukta görmediğim kadar deneyim var.
21:17
And try and determination is the same thing.
348
1252000
2000
Ve deneyim ile kararlılık aynı şey.
21:19
Determination is, like, you're going to hang on that bull,
349
1254000
2000
Kararlılık şey gibi, o boğaya tutunacaksın,
21:21
even if you're riding upside down.
350
1256000
2000
tepetaklak olsan bile.
21:23
Determination's like, you're going to ride
351
1258000
2000
Kararlılık şey gibidir, o boğayı sürüceksin
21:25
till your head hits the back of the dirt.
352
1260000
3000
kafan kire bulanana kadar.
21:28
"Freedom? It would have to be the rodeo.
353
1263000
4000
Özgürlük? Rodeo olmalı bence.
21:32
"Beauty? I don't think I know what beauty is.
354
1267000
5000
Güzellik? Güzelliğin ne olduğunu bildiğimi sanmıyorum.
21:37
Well, you know, I guess that'd have to be the rodeo too.
355
1272000
2000
Ha, bak, sanırım o da rodeo olmalı.
21:39
I mean, look how we are, the roughy family,
356
1274000
1000
Yani, bize baksana, haşin bir aile gibiyiz,
21:40
palling around and shaking hands and wrestling around me.
357
1275000
3000
takılıyoruz ve el sıkışıyoruz ve güreşiyoruz her tarafta.
21:43
It's like, you know, racking up our credit cards on entry fees and gas.
358
1278000
3000
Şey gibi, bak, kredi kartlarının puanlarını giriş ücreti ve benzinle arttırıyoruz.
21:46
We ride together, we, you know, we, we eat together
359
1281000
3000
Birlikte biniyoruz, biz, bak, biz, birlikte yemek yiyoruz
21:49
and we sleep together.
360
1284000
1000
ve birlikte uyuyoruz.
21:50
I mean, I can't even imagine what it's going to be like
361
1285000
3000
Yani, nasıl olacağını tahmin edemiyorum bile
21:53
the last day I rodeo. I mean, I'll be alright.
362
1288000
2000
en son rodeo yapacağım günün. Yani, bana bir şey olmaz.
21:55
I mean, I have my ranch and everything,
363
1290000
1000
Yani, çiftliğim var en azından,
21:56
but I actually don't even want to think the day that comes.
364
1291000
3000
ama aslında o gün ne zaman gelir düşünmek bile istemiyorum.
21:59
I mean, I guess it just be like --
365
1294000
2000
Yani, sanırım şey gibi olur --
22:01
I guess it be like the day my brother died.
366
1296000
4000
Sanırım abimin öldüğü gün gibi bir gün olur.
22:05
"Toughness? Well, we was in West Jordan, Utah, and this bull
367
1300000
5000
Bıçkınlık? Ya, West Jordan'daydık, Utah, ve şu boğa
22:10
shoved my face right through the metal shoots in a --
368
1305000
3000
yüzümü metal sürgüye bindirdi --
22:13
you know, busted my face all up and had to go to the hospital.
369
1308000
3000
işte, yüzüm parçalandı ve hastaneye gitmek zorunda kaldım.
22:16
And they had to sew me up and straighten my nose out.
370
1311000
2000
Ve bana dikiş atmaları gerekti ve burnumu düzelttiler.
22:18
And I had to go and ride in the rodeo that night,
371
1313000
2000
Ve o akşam rodeoya gidip tekrar binmem gerekiyordu,
22:20
so I didn't want them to put me under anesthesia,
372
1315000
3000
ve bana anestezi yapmalarını
22:23
or whatever you call it. And so they sewed my face up.
373
1318000
3000
ya da neyse ismi, istemedim. Ve işte yüzüme dikiş attılar.
22:26
And then they had to straighten out my nose,
374
1321000
2000
Ve sonra da burnumu düzelttiler,
22:28
and they took these rods and shoved them up my nose
375
1323000
3000
ve şöyle çubukları getirdiler ve soktular burnuma
22:31
and went up through my brains
376
1326000
2000
ta beynime kadar soktular çubukları
22:33
and felt like it was coming out the top of my head,
377
1328000
2000
ve başımın tepesinden çıkacaklarmış gibime geldi,
22:35
and everybody said that it should have killed me,
378
1330000
2000
ve herkes bunun beni öldürmesi gerektiğini söyledi
22:37
but it didn't, because I guess I have a high tolerance for pain.
379
1332000
4000
ama öldürmedi, çünkü sanırım acıya karşı toleransım çok yüksek.
22:41
(Laughter)
380
1336000
3000
(Kahkaha)
22:44
But the good thing was, once they shoved those rods up there
381
1339000
3000
Ama en güzel yanı, o çubukları burnuma soktuklarından
22:47
and straightened my nose out, I could breathe,
382
1342000
2000
ve burnumu düzelttiklerinden sonra artık nefes alabiliyordum,
22:49
and I hadn't been able to breathe
383
1344000
2000
ve ben çoktandır nefes alamıyordum
22:51
since I broke my nose in the high school rodeo."
384
1346000
3000
ta lisedeyken burnumu kırdığımdan beri.
22:54
Thank you.
385
1349000
2000
Teşekkür ederim.
22:56
(Applause)
386
1351000
17000
(Alkış)
ABOUT THE SPEAKER
Anna Deavere Smith - Actor, playwright, social criticAnna Deavere Smith's ground-breaking solo shows blur the lines between theater and journalism, using text from real-life encounters to create gripping portraits.
Why you should listen
Hailed by Newsweek as "the most exciting individual in American theater," Anna Deavere Smith uses solo performance as a public medium to explore issues of race, identity and community in America. Her grandfather once told her, "Say a word often enough, and it becomes you."
Inspired by this and Walt Whitman's idea "to absorb America," Deavere Smith began interviewing people (more than 2,000 now) across the country some 20 years ago. Without props, sets or costumes, she translates those encounters into profound performances, each drawing verbatim from the original recorded interview. She has an uncanny ability to inhabit the characters -- or rather the people -- she's representing onstage, regardless of their race, gender or age. And while her approach to cultural commentary is now widely imitated, she remains the master of the form. Her play, Let Me Down Easy, premiered this year at the Long Wharf Theater.
Deavere Smith is perhaps best known for her examination of race relations, having written and performed Fires in the Mirror, a raw view of those affected by the Crown Heights riots of 1991, and Twilight: Los Angeles, which tackled the 1992 Los Angeles riots. Along the way, she's earned two Obies, a MacArthur "genius" grant, and several Tony nominations, while also teaching at Stanford and NYU, and roles on such shows as The West Wing and HBO's Life Support. Her most recent book is Letters to a Young Artist: Straight Up Advice on Making a Life in the Arts, and she is the founding director of the Institute on the Arts and Civic Dialogue, a group that brings together artists to make works about social change.
Anna Deavere Smith | Speaker | TED.com