TED2001
John Wooden: The difference between winning and succeeding
John Wooden ile "Kazanmak" ve "Başarı" arasındaki fark üzerine
Filmed:
Readability: 3.1
6,582,226 views
Derin bir sadelikle, Koç John Wooden başarıyı yeniden tanımlıyor ve bizi içimizdeki en iyinin peşine düşmeye teşvik ediyor. Bu ilham verici konuşmada, UCLA'daki oyuncularına verdiği tavsiyeleri paylaşıyor, şiirlerden alıntılar yapıyor ve babasının bilgeliğini hatırlıyor.
John Wooden - Coach
John Wooden, affectionately known as Coach, led UCLA to record wins that are still unmatched in the world of basketball. Throughout his long life, he shared the values and life lessons he passed to his players, emphasizing success that’s about much more than winning. Full bio
John Wooden, affectionately known as Coach, led UCLA to record wins that are still unmatched in the world of basketball. Throughout his long life, he shared the values and life lessons he passed to his players, emphasizing success that’s about much more than winning. Full bio
Double-click the English transcript below to play the video.
00:12
I coined my own definition of success
0
0
3000
Kendime ait başarı tanımlamasını
00:15
in 1934, when I was teaching at a high school in South Bend, Indiana,
1
3000
4000
1934'de, South Bend İndiana'da bir lisede öğretmenlik yaparken buldum.
00:19
being a little bit disappointed, and delusioned perhaps, by
2
7000
5000
İngilizce sınıflarımdaki genç öğrencilerin velilerinin, onlardan sadece en yüksek olan A ve B notlarını almalarını beklemelerinden
00:24
the way parents of the youngsters in my English classes
3
12000
4000
biraz hayal kırıklığına uğramış ve belki de kuruntu yapmıştım.
00:28
expected their youngsters to
4
16000
3000
Bu veliler daha düşük olan
00:31
get an A or a B. They thought a C was all right for the neighbors' children,
5
19000
3000
C notununun, komşu çocukları için kabul edilebilir olduğunu
00:34
because the neighbors children are all average.
6
22000
3000
çünkü onların ortalama gençler olduklarını düşünüyorlardı.
00:37
But they weren't satisfied when their own --
7
25000
2000
Fakat kendi çocuklarının böyle bir durumda -
00:39
would make the teacher feel that they had failed, or the youngster had failed.
8
27000
4000
öğretmenlerini, velilerinin ya da kendilerinin başarısız olduklarını düşünmeye sevk ediyor olacaklarından tatminkar değillerdi.
00:43
And that's not right. The good Lord in his infinite wisdom
9
31000
2000
Ve bu kesinlikle doğru bir düşünce değil.
00:45
didn't create us all equal as far as intelligence is concerned,
10
33000
3000
Tanrı sınırsız bilgeliğiyle, vakıf olduğumuz kadarıyla
00:48
any more than we're equal for size, appearance.
11
36000
4000
eşit ölçü ve görünüşte olmamızın dışında, hepimizi eşit yaratmadı.
00:52
Not everybody could earn an A or a B, and I didn't like that way of judging it.
12
40000
3000
Herkes A ya da B notunu hakedemez ve ben bunu yargılama şeklini hiç sevmedim.
00:55
And I did know how the alumni of various schools
13
43000
4000
30'lu yıllarda, birçok okulun mezunlarının
00:59
back in the 30s judged coaches and athletic teams.
14
47000
4000
koçları ve spor takımlarını yargıladıklarını bilirim.
01:03
If you won them all, you were considered to be reasonably successful --
15
51000
5000
Eğer onların hepsini kazanırsanız, oldukça başarılı sayılırdınız.
01:08
not completely. Because I found out --
16
56000
3000
Tam olarak da değil. Çünkü şunu farkettim --
01:11
we had a number of years at UCLA where we didn't lose a game.
17
59000
3000
UCLA'da birkaç yıl boyunca bir tek oyun kaybetmedik.
01:14
But it seemed that we didn't win each individual game by the margin
18
62000
4000
Fakat meğer her bir oyunu, bazı mezunların tahmin ettiği
01:18
that some of our alumni had predicted and
19
66000
2000
marj ile kazanmamışız.
01:20
quite frequently I --
20
68000
2000
Ve oldukça sıklıkla ben --
01:22
(Laughter)
21
70000
2000
(Kahkaha)
01:24
-- quite frequently I really felt that they had backed up their predictions
22
72000
3000
-- oldukça sıklıkla, onların bu tahminlerini daha metarialistik şekilde
01:27
in a more materialistic manner.
23
75000
4000
desteklediklerini hissetmiştim.
01:31
But that was true back in the 30s, so I understood that.
24
79000
3000
Fakat bu tam 30'lu yıllardaydı, yani bunu anlayabiliyordum.
01:34
But I didn't like it. And I didn't agree with it.
25
82000
2000
Fakat bundan hoşlanmamıştım. Ve bununla aynı fikirde değildim.
01:36
And I wanted to come up with something that I hoped could make me a better teacher,
26
84000
3000
Ve beni daha iyi bir öğretmen yapacağını umduğum
01:39
and give the youngsters under my supervision --
27
87000
2000
ve gençlere benim nezaretimde
01:41
whether it be in athletics or in the English classroom --
28
89000
3000
ister Spor dersinde ister İngilizce sınıfında olsun --
01:44
something to which to aspire,
29
92000
2000
sadece sınıfta alınan yüksek bir nottan,
01:46
other than just a higher mark
30
94000
3000
ya da bir spor müsabakasından alınacak daha fazla puanlardan,
01:49
in the classroom, or more points in some athletic contest.
31
97000
3000
daha farklı, şiddetle heves edilecek bir şeyin fikrini ileri sürmek istedim.
01:52
I thought about that for quite a spell,
32
100000
3000
Bunun üzerinde uzunca zaman düşündüm,
01:55
and I wanted to come up with my own definition. I thought that might help.
33
103000
3000
ve kendi özgün tanımımı yapmak istedim. Bunun yardımı olacağını düşündüm.
01:58
And I knew how Mr. Webster defined it:
34
106000
3000
Ve Bay Webster'in sözlüğünde bunu nasıl tanımladığını biliyordum:
02:01
as the accumulation of material possessions
35
109000
2000
maddi servetin birikimi
02:03
or the attainment of a position of power or prestige, or something of that sort --
36
111000
4000
ya da bir pozisyon ya da prestije ulaşılması, veya bu tür birşey.
02:07
worthy accomplishments perhaps,
37
115000
2000
Kıymetli elde etmeler belki de,
02:09
but in my opinion not necessarily indicative of success.
38
117000
4000
fakat benim fikrime göre, başarının mutlak göstergeleri değil.
02:13
So I wanted to come up with something of my own.
39
121000
2000
İşte bu yüzden kendime ait tanımı ortaya koymak istedim.
02:15
And I recalled -- I was raised on a small farm in Southern Indiana
40
123000
4000
Güney Indiana'da ufak bir çiftlikte yetiştirildiğimi ve babamın
02:19
and Dad tried to teach me and my brothers
41
127000
2000
bana ve kardeşlerime asla başkasından daha iyi olmaya çalışmamamız gerektiğini
02:21
that you should never try to be better than someone else.
42
129000
3000
öğretmeye çalıştığını hatırlıyordum.
02:24
I'm sure at the time he did that, I didn't -- it didn't --
43
132000
4000
Eminim o bunu öğretmeye çalıştığında dediğini yapmadım -- evet yapmadım --
02:28
well, somewhere, I guess in the hidden recesses of mind,
44
136000
3000
ama bir yerlerde, tahminimce aklımın bir köşesinde saklı kaldı,
02:31
it popped out years later.
45
139000
2000
ve yıllar sonra birden aklımda bitiverdi.
02:33
Never try to be better than someone else,
46
141000
2000
Asla başkasından daha iyi olmaya çalışma,
02:35
always learn from others. Never cease
47
143000
3000
her zaman başkalarından öğren. Olabildiğinin en iyisi olmayı
02:38
trying to be the best you can be -- that's under your control.
48
146000
2000
denemeyi asla bırakma -- bu senin kontrolünde olan bir şeydir.
02:40
If you get too engrossed and involved and concerned
49
148000
3000
Eğer üzerinde kontrolün olmayan şeylere
02:43
in regard to the things over which you have no control,
50
151000
2000
saplanır, onlarla ilgilenir ve onlar için endişe duyarsan,
02:45
it will adversely affect the things over which you have control.
51
153000
4000
bu durum, üzerinde kontrol sahibi olduğun şeyleri olumsuz etkileyecektir.
02:49
Then I ran across this simple verse that said,
52
157000
3000
O zaman, şöyle diyen şu basit dizeye rastladım,
02:52
"At God's footstool to confess, a poor soul knelt, and bowed his head.
53
160000
3000
"Tanrıya günah çıkaran zavallı bir kul eğildi, boynunu büktü.
02:55
'I failed!' He cried.
54
163000
2000
"Yenildim" diye yakındı.
02:57
The Master said, 'Thou didst thy best, that is success.'"
55
165000
5000
Tanrı "Elinden gelenin en iyisini yaptın, işte başarı budur" dedi.
03:02
From those things, and one other perhaps,
56
170000
2000
Bu tip şeylerden ve belki bir başkasından,
03:04
I coined my own definition of success,
57
172000
2000
kendi başarı tanımımı buldum, o da şudur:
03:06
which is: peace of mind attained only through
58
174000
3000
Huzura yapabileceğinin en iyisini yapmak için
03:09
self-satisfaction in knowing you made the effort to do the best
59
177000
3000
gerekli çabayı sarfettiğinin farkında olmanın
03:12
of which you're capable.
60
180000
2000
verdiği kişisel tatminle ulaşılır.
03:14
I believe that's true. If you make the effort
61
182000
2000
Ben bunun doğruluğuna inanıyorum.
03:16
to do the best of which you're capable, to try and improve the situation
62
184000
3000
içinde bulunduğun durumu düzeltmek için elinden gelen en iyisisini
03:19
that exists for you, I think that's success.
63
187000
3000
yapmak için gayret gösterirsen, bence bu başarıdır.
03:22
And I don't think others can judge that. I think it's like character and reputation.
64
190000
3000
Ve başkalarının bunu yargılayabileceklerini düşünmüyorum. Bu tıpkı karakter ve itibar gibi birşey.
03:25
Your reputation is what you are perceived to be;
65
193000
3000
İtibar senin algılandığın;
03:28
your character is what you really are.
66
196000
2000
karakterin ise gerçekte olduğun durumdur.
03:30
And I think that character is much more
67
198000
3000
Ve bence karakter senin algılandığından
03:33
important than what you are perceived to be.
68
201000
2000
çok çok daha önemlidir.
03:35
You'd hope they'd both be good,
69
203000
2000
Her ikisinin de iyi olmasını umarsın.
03:37
but they won't necessarily be the same.
70
205000
3000
Ama illa ki aynı olmayacaklardır.
03:40
Well, that was my idea that I was going to try to get across to the youngsters.
71
208000
4000
Velhasılı, benim fikrim, gençlerle iletişim kurmaktı.
03:44
I ran across other things. I love to teach,
72
212000
2000
Başka şeylerle de karşılaştım. Öğretmeyi çok severim,
03:46
and it was mentioned by the previous speaker
73
214000
5000
ve bir önceki konuşmacının da değindiği gibi,
03:51
that I enjoy poetry, and I dabble in it a bit, and love it.
74
219000
2000
şiirleri severim ve amatör olarak ilgilenirim de.
03:53
There are some things that helped me, I think,
75
221000
3000
Sanırım, olabileceğimden daha iyi olmama yardımcı olan,
03:56
be better than I would have been. I know I'm not what I ought to be,
76
224000
3000
bazı şeyler var. Olmam gereken olamadığımı biliyorum.
03:59
not what I should be. But I think I'm better than I would have been
77
227000
3000
Ama eğer bazı belirli şeylerle karşılaşmasaydım,
04:02
if I hadn't run across certain things.
78
230000
2000
olabileceğimden daha iyi olduğumu da biliyorum.
04:04
One was just a little verse that said,
79
232000
3000
Birincisi, bir dize de şöyle demiş:
04:07
"No written word, no spoken plea
80
235000
5000
"Hiçbir yazılı kelime, hiçbir dile getirilen istek,
04:12
can teach our youth what they should be.
81
240000
3000
gençliğimize ne olmaları gerektiğini öğretemez.
04:15
Nor all the books on all the shelves --
82
243000
2000
Ne de raflardaki tüm kitaplar --
04:17
it's what the teachers are themselves."
83
245000
2000
asıl öğretmenleri kendileridir."
04:19
That made an impression on me
84
247000
2000
Bu bende 1930lu yıllarda
04:21
in the 1930s.
85
249000
3000
bir intiba bıraktı.
04:24
And I tried to use that more or less in my teaching,
86
252000
3000
Ve bunu öğretilerimde az çok kullanmaya çalıştım,
04:27
whether it be in sports, or whether it be in the English classroom.
87
255000
7000
ister spor, ister İngilizce sınıfında olsun.
04:34
I love poetry and always had an interest in that somehow.
88
262000
4000
Şiiri severim ve bir şekilde hep bir ilgim oldu bu konuya.
04:38
Maybe it's because Dad used to read to us at night.
89
266000
4000
Belki de babamın eskiden geceleri bize okumasındandır.
04:42
Coal oil lamp -- we didn't have electricity
90
270000
2000
Kömürlü yağ lambası -- çiftliğimizde
04:44
in our farm home.
91
272000
3000
elektrik yoktu.
04:47
And Dad would read poetry to us. So I always liked it.
92
275000
2000
Ve babam bize şiir okurdu. Böylece hep sevdim şiiri.
04:49
And about the same time I ran across this one verse,
93
277000
3000
Ve bu dizeye rastladığım aynı zamanlarda, bu diğer dizeye rastladım,
04:52
I ran across another one. Someone asked
94
280000
2000
Rastladığım birisi bir bayan öğretmene
04:54
a lady teacher why she taught.
95
282000
3000
neden öğrettiğini sordu.
04:57
And she -- after some time, she said she wanted to think about that.
96
285000
3000
Ve o öğretmen -- bir süre sonra, bunun üzerinden düşünmesi gerektiğini söyledi.
05:00
Then she came up and said,
97
288000
2000
Daha sonra geldi ve,
05:02
"They ask me why I teach
98
290000
2000
"Bana neden öğretttiğimi soruyorlar
05:04
and I reply, 'Where could I find such splendid company?'
99
292000
4000
ve cevaplıyorum, 'Böyle şahane arkadaşlığı nerede bulabilirim?'
05:08
There sits a statesman, strong, unbiased, wise;
100
296000
3000
Orada güçlü, tarafsız, bilgin bir devlet adamı oturuyor.
05:11
another Daniel Webster, silver-tongued.
101
299000
2000
Başka bir belagat sahibi Daniel Webster.
05:13
A doctor sits beside him,
102
301000
2000
Yanında bir doktor oturuyor,
05:15
whose quick steady hand may mend a bone,
103
303000
2000
usta elleri bir kemiği iyileştirebilen,
05:17
or stem the life-blood's flow.
104
305000
3000
veya hayatın akışını durdurabilen.
05:20
And there a builder. Upward rise the arch of a church he builds,
105
308000
3000
Ve şurada bir inşaatçı. İçinde bir papazın Tanrı'nın sözlerini söyleyebileceği
05:23
wherein that minister may speak the word of God
106
311000
2000
ve günahkar bir ruhu İsa'ya dokunmaya yöneltebileceği,
05:25
and lead a stumbling soul to touch the Christ.
107
313000
3000
kilisenin kemerini yükselten.
05:28
And all about a gathering of teachers,
108
316000
2000
Ve hepsi öğretmenlerin, çiftçilerin, tüccarların
05:30
farmers, merchants, laborers:
109
318000
2000
işçilerin toplanması.
05:32
those who work and vote and build and plan and pray into a great tomorrow.
110
320000
4000
Harika bir yarın için, çalışan, oy veren, inşa eden, planlayan ve dua edenler.
05:36
And I may say, I may not see the church,
111
324000
4000
Ve diyebilirim ki, kiliseyi görmeyebilirim,
05:40
or hear the word or eat the food their hands may grow.
112
328000
2000
ya da sözleri duymayabilirim veya ellerinin yetiştirdiklerini tadamayabilirim.
05:42
But yet again I may. And later I may say,
113
330000
3000
Gene de yapabilirim de. Ve sonradan,
05:45
I knew him once, and he was weak, or strong,
114
333000
2000
Onu tanımıştım bir keresinde, güçsüzdü veya güçlüydü,
05:47
or bold or proud or gay.
115
335000
2000
veya cesurdu veya guruluydu veya gay'di diyebilirim.
05:49
I knew him once, but then he was a boy.
116
337000
2000
Onu tanımıştım bir keresinde, fakat o zamanlar genç bir delikanlıydı.
05:51
They ask me why I teach and I reply,
117
339000
2000
Bana neden öğrettiğimi sordular ve ben,
05:53
'Where could I find such splendid company?'"
118
341000
3000
ve ben, 'böylesine şahane arkadaşlığı nerede bulabilirim?' dedim.
05:56
And I believe the teaching profession --
119
344000
2000
Ve inanıyorum ki öğretmenlik mesleği --
05:58
it's true, you have so many youngsters.
120
346000
2000
doğrudur, çok fazla gençle birarada olursunuz.
06:00
And I've got to think of my youngsters at UCLA --
121
348000
2000
Ve ben de UCLA'daki genç öğrencilerimi düşünmeliyim --
06:02
30-some attorneys, 11 dentists and doctors,
122
350000
5000
30 küsürü avukat, 11 diş hekimi ve doktor,
06:07
many, many teachers and other professions.
123
355000
4000
bir çoğu öğretmen ve diğer mesleklerden.
06:11
And that gives you a great deal of pleasure,
124
359000
3000
Ve onların ilerlemelerini görmek
06:14
to see them go on.
125
362000
3000
size çok büyük bir haz verir.
06:17
I always tried to make the youngsters feel
126
365000
2000
Her zaman gençlere bir numara eğitim almak için
06:19
that they're there to get an education, number one.
127
367000
2000
orada olduklarını hissettirmeye çalıştım.
06:21
Basketball was second, because it was paying their way,
128
369000
2000
Basketbol ikinci sıradaydı, çünkü masraflarını karşılıyordu,
06:23
and they do need a little time for social activities,
129
371000
3000
ve bunun dışında sosyal aktiviteleri için çok az zamana ihtiyaçları vardı,
06:26
but you let social activities take a little precedence over the other two
130
374000
3000
fakat sosyal aktivitelerin diğer ikisine oranla daha az ağırlıklı olmalı
06:29
and you're not going to have any very long.
131
377000
3000
ve hiçbirini çok uzun süre sürdürmemeye çalışmalılardı.
06:32
So that was the ideas that I tried to get across
132
380000
5000
İşte gözetimimdeki gençlere
06:37
to the youngsters under my supervision.
133
385000
2000
iletmeye çalıştığımı fikirler bunlardı.
06:39
I had three rules, pretty much, that I stuck with practically all the time.
134
387000
4000
Hemen hemen her zaman bağlı kaldığım 3 kuralım vardı.
06:43
I'd learned these prior to coming to UCLA,
135
391000
2000
Bunları UCLA'ya gelmeden önce öğrenmiştim,
06:45
and I decided they were very important.
136
393000
2000
ve çok önemli olduklarına karar vermiştim.
06:47
One was -- never be late. Never be late.
137
395000
5000
Biri -- asla geç kalma. Asla geç kalma.
06:52
Later on I said certain things --
138
400000
3000
Sonrasında kesin şeyler söyledim --
06:55
I had -- players, if we're leaving for somewhere, had to be neat and clean.
139
403000
5000
bir yere yola çıkıyorsak, oyuncuların üstleri başları düzgün ve temiz olmalıydı.
07:00
There was a time when I made them wear jackets and shirts and ties.
140
408000
6000
Bir keresinde onlara ceket, gömlek giydirttim ve kravat bağlattım.
07:06
Then I saw our chancellor coming to school
141
414000
2000
Sonra rektörümüzü kot ve boğazlı kazakla
07:08
in denims and turtlenecks, and I thought,
142
416000
4000
okula gelirken gördüm ve
07:12
not right for me to keep this other.
143
420000
2000
bu ceket, kravat kararını uygulamanın doğru olmayacağını düşündüm.
07:14
So I let them -- just they had to be neat and clean.
144
422000
3000
Dolayısıyla onlara izin verdim -- sadece üstleri başları düzgün ve temiz olmalıydılar.
07:17
I had one of my greatest players that you probably heard of,
145
425000
4000
Muhtemelen duyduğunuz en iyi oyuncularımdan biri
07:21
Bill Walton. He came to catch the bus;
146
429000
2000
Bill Walton'dı. Yine bir yere maça giderken,
07:23
we were leaving for somewhere to play.
147
431000
2000
otobüse binmeye geldi.
07:25
And he wasn't clean and neat, so I wouldn't let him go.
148
433000
4000
Ve temiz ve düzenli değildi, ben de otobüsle gelmesine izin vermedim.
07:29
He couldn't get on the bus. He had to go home and get cleaned up
149
437000
3000
Otobüse binemedi. Havalanına gidebilmek için eve gidip temizlenmek
07:32
to get to the airport.
150
440000
2000
zorunda kaldı.
07:34
So I was a stickler for that. I believed in that.
151
442000
3000
Yani bu kararımdan ödün vermedim. Doğrusunun bu olduğuna inanıyordum.
07:37
I believe in time -- very important.
152
445000
2000
Zaman inanırım. Çok önemli.
07:39
I believe you should be on time. But I felt at practice, for example,
153
447000
3000
Dakik olunması gerektiğine inanıyorum. Pratikte, örneğin,
07:42
we start on time, we close on time.
154
450000
2000
zamanında başladığımızda, zamanında bitirdiğimizi gördüm.
07:44
The youngsters didn't have to feel that we were going to keep them over.
155
452000
4000
Gençler onları zamanında fazla tutacağımızı düşünmek durumunda değildiler.
07:48
When I speak at coaching clinics, I often tell
156
456000
2000
Koçluk eğitimlerinde çoğu kez
07:50
young coaches -- and at coaching clinics, more or less,
157
458000
3000
genç koçlara anlatırım -- evet koçluk eğitimlerinde, az çok,
07:53
they'll be the younger coaches getting in the profession.
158
461000
3000
mesleğe katılan daha genç koçlar olacaktır.
07:56
Most of them are young, you know, and probably newly married.
159
464000
3000
Bir çoğu gençtir, bilirsiniz, ve muhtemelen yeni evlidir.
07:59
And I tell them, "Don't run practices late.
160
467000
3000
Ve onlara şunu anlatırım, "İdmanlara gecikmeyin.
08:02
Because you'll go home in a bad mood.
161
470000
3000
Çünkü eve kötü moralle gidersiniz.
08:05
And that's not good, for a young married man to go home in a bad mood.
162
473000
3000
Ve genç evli bir adamın eve kötü moralle gitmesi iyi olmaz."
08:08
When you get older, it doesn't make any difference." But --
163
476000
2000
Yaşlandığınızda, bir farkı olmaz. Fakat --
08:10
(Laughter)
164
478000
5000
(Kahkaha)
08:15
So I did believe on time. I believe starting on time,
165
483000
2000
Kısacası, zamana inandım. Zamanında başlamanın,
08:17
and I believe closing on time.
166
485000
2000
ve zamanında bitirmenin önemine inandım.
08:19
And another one I had was, not one word of profanity.
167
487000
3000
Ve diğer önem verdiğim bir konu da, ağzı bozukluk.
08:22
One word of profanity, and you are out of here for the day.
168
490000
5000
Bir kelime de olsa küfürlü konuşursan, bugün artık burada bulunamazsın.
08:27
If I see it in a game, you're going to come out and sit on the bench.
169
495000
3000
Eğer bir oyunda bunu farkedersem, oyundan çıkarsın ve yedek kulübesinde oturursun.
08:30
And the third one was, never criticize a teammate.
170
498000
3000
Üçüncü önem verdiğim şey de şudur. Asla takım arkadaşını eleştirme.
08:33
I didn't want that. I used to tell them I was paid to do that.
171
501000
3000
Bunu istemedim. Eleştiriyi yapacak kişin ben olduğunu söylerdim.
08:36
That's my job. I'm paid to do it. Pitifully poor, but I am paid to do it.
172
504000
4000
Bu benim işim. Bunun için bana para ödeniyor. Sefilce, ama bunun için para alıyorum.
08:40
Not like the coaches today, for gracious sakes, no.
173
508000
3000
Çok şükür bugünkü koçlar gibi değil yani, hayır.
08:43
It's a little different than it was in my day.
174
511000
3000
Benim zamanımdan biraz farklı şu an.
08:46
Those were three things that I stuck with pretty closely all the time.
175
514000
4000
İşte bu üçü, her zaman mutabık kaldığım değerlerdi.
08:50
And those actually came from my dad.
176
518000
3000
Ve doğrusu hepsi babamdan gelmekte.
08:53
That's what he tried to teach me and my brothers at one time.
177
521000
5000
Bunlar babamın bana ve kardeşlerime öğretmeye çalıştıklarıydı.
08:58
I came up with a pyramid eventually,
178
526000
3000
En sonunda bir piramid fikri aklıma geldi,
09:01
that I don't have the time to go on that.
179
529000
2000
ancak bunun üzerinde detaylı konuşmaya vaktim yok.
09:03
But that helped me, I think, become a better teacher.
180
531000
4000
Fakat bu fikir, sanırım, daha iyi bir öğretmen olmamda yararlı oldu.
09:07
It's something like this:
181
535000
2000
Şöyle bir şeydi bu:
09:09
And I had blocks in the pyramid,
182
537000
2000
Piramitte bloklar vardı.
09:11
and the cornerstones being industriousness and enthusiasm,
183
539000
4000
Ve temel taşları gayretlilik, heves,
09:15
working hard and enjoying what you're doing,
184
543000
2000
çok çalışmak ve yaptığın işten zevk almaktı.
09:17
coming up to the apex
185
545000
2000
Piramidin tepesine geliyorum.
09:19
according to my definition of success.
186
547000
3000
Başarı tanımlamama göre.
09:22
And right at the top -- faith and patience.
187
550000
2000
En tepede -- inanç ve sabır.
09:24
And I say to you, in whatever you're doing,
188
552000
2000
Ve size şunu söylüyorum, ne yapıyorsanız yapın,
09:26
you must be patient. You have to have patience to --
189
554000
3000
sabırlı olmalısınız. Sabrınız olmalı --
09:29
we want things to happen. We talk about our youth being impatient a lot.
190
557000
6000
istediğimiz şeylerin gerçeklemesine. Gençliğin ne kadar sabırsız olduğundan bahsediyoruz.
09:35
And they are. They want to change everything.
191
563000
2000
Ve evet öyleler. Herşeyi değiştirmek istiyorlar.
09:37
They think all change is progress.
192
565000
2000
Tüm değişimlerin bir ilerleme olduğunu düşünüyorlar.
09:39
And we get a little older -- we sort of let things go.
193
567000
2000
Ve biraz yaşlanınca -- bazı şeylerden vazgeçmeye başlıyoruz.
09:41
And we forget there is no progress without change.
194
569000
2000
Ve değişim olmadan ilerleme olmayacağını unutuyoruz.
09:43
So you must have patience.
195
571000
2000
Yani sabrınız olmalı.
09:45
And I believe that we must have faith.
196
573000
2000
Ve inancımız olması gerektiğini düşünüyorum.
09:47
I believe that we must believe,
197
575000
2000
İnanmamız gerektiğine,
09:49
truly believe. Not just give it word service;
198
577000
3000
gerçekten inanıyorum. Sadece sözde değil;
09:52
believe that things will work out as they should,
199
580000
3000
olayların olması gibi olacağına,
09:55
providing we do what we should.
200
583000
2000
yapmamız gerekenleri yaparak, inanmalıyız.
09:57
I think our tendency is to hope that things will turn out the way we want them to
201
585000
4000
Çoğu zaman, olayların istediğimiz gibi olmasını umma eğilimimiz vardır.
10:01
much of the time. But we don't do the things that are necessary
202
589000
5000
Fakat bu olayların gerçeğe dönüşmeleri için,
10:06
to make those things become reality.
203
594000
4000
gerekli olan şeyleri yapmayız.
10:10
I worked on this for some 14 years,
204
598000
2000
Bunun üzerinde yaklaşık 14 yıl çalıştım,
10:12
and I think it helped me become a better teacher.
205
600000
3000
ve sanırım bu benim daha iyi bir öğretmen olmama yardımcı oldu.
10:15
But it all revolved around that original definition of success.
206
603000
4000
Fakat bunların hepsi o asıl başarı tanımlamasının etrafında toplandı.
10:19
You know a number of years ago, there was a Major
207
607000
3000
Bilirsiniz birkaç yıl önce, George Moriarty adında bir
10:22
League Baseball umpire by the name of George Moriarty.
208
610000
3000
Büyük Beysbol Ligi hakemi vardı.
10:25
He spelled Moriarty with only one 'i'.
209
613000
3000
Moriarty'i tek "i" ile hecelerdi.
10:28
I'd never seen that before, but he did.
210
616000
2000
Buna daha önce hiç rastlamamıştım, ama o böyle heceliyordu.
10:30
Big league baseball players --
211
618000
2000
Büyük beyzbol ligi oyuncuları --
10:32
they're very perceptive about those things,
212
620000
2000
böyle şeyleri çabuk farkederler,
10:34
and they noticed he had only one 'i' in his name.
213
622000
3000
ve onun isminde sadece tek "i" olduğunu farkettiler.
10:37
You'd be surprised how many also told him
214
625000
3000
Birçok kez ona, aklındakinden bir tane daha fazla
10:40
that that was one more than he had in his head
215
628000
3000
olduğunu söyleyen kaç kişi olduğuna
10:43
at various times.
216
631000
1000
inanamazsınız.
10:44
(Laughter)
217
632000
2000
(Kahkaha)
10:46
But he wrote something that I think he did
218
634000
2000
Fakat sanırım bu piramitte yapmaya çalıştığım sırada,
10:48
while I tried to do in this pyramid. He called it "The Road Ahead,
219
636000
2000
birşey yazdı. "Önümüzdeki Yol ya da Arkamızdaki Yol"
10:50
or the Road Behind."
220
638000
2000
adını verdi bu kitaba.
10:52
"Sometimes I think the Fates must
221
640000
2000
"Kaderimize boyun eğerken, kazanamamızın tek sebebinin,
10:54
grin as we denounce them and insist
222
642000
2000
kaçırılan kaderin kendisi olduğunu iddaa ettiğimizde
10:56
the only reason we can't win, is the Fates themselves that miss.
223
644000
4000
kaderin sırıtması gerektiğini düşünürüm.
11:00
Yet there lives on the ancient claim:
224
648000
2000
Eski zamanlardan kalma bir iddiaya dayanır:
11:02
we win or lose within ourselves. The shining trophies on our shelves
225
650000
3000
kendi içimizde kazanırız ya da kaybederiz. Raflarımızdaki parlak ödüller,
11:05
can never win tomorrow's game.
226
653000
2000
yarın'ın oyununu asla kazanamaz.
11:07
You and I know deeper down, there's always a chance to win the crown.
227
655000
3000
Derinlerde bir yerde, her zaman bir tacı kazanma şansı olacağını, siz de ben de biliyoruz.
11:10
But when we fail to give our best,
228
658000
2000
Fakat elimizden gelenin en iyisini yapmayı başaramadığımızda,
11:12
we simply haven't met the test, of giving all
229
660000
2000
aslında sadece oyun kazanılana kadar, herşeyini verip
11:14
and saving none until the game is really won;
230
662000
2000
hiçbirşey elde edememe testiyle yüzleşmemişizdir.
11:16
of showing what is meant by grit;
231
664000
2000
Cesaretle ne denmek istediğini göstermek.
11:18
of playing through when others quit;
232
666000
3000
Başkaları pes ettiğinde oyuna devam etmek.
11:21
of playing through, not letting up.
233
669000
2000
Oyuna devam etmek, durmamak.
11:23
It's bearing down that wins the cup. Of dreaming there's a goal ahead;
234
671000
2000
Gayret eden kupayı kazanır. Önünde bir hedefin olduğunu hayal etmek.
11:25
of hoping when our dreams are dead;
235
673000
2000
Hayallerin öldüğünde, umut etmeye devam etmek.
11:27
of praying when our hopes have fled.
236
675000
2000
Umutlarımız söndüğünde dua etmek.
11:29
Yet losing, not afraid to fall,
237
677000
3000
Kaybetmek, düşmekten korkmamak,
11:32
if bravely we have given all. For who can ask more of a man
238
680000
3000
eğer cesurca elimizden geleni yapmışsak.
11:35
than giving all within his span.
239
683000
2000
kendi alanında birinden verdiğinden daha fazlasını birisi için isteyebilmek.
11:37
Giving all, it seems to me, is not so far from victory.
240
685000
5000
Her şeyi vermek, bana öyle geliyor ki, zaferden o kadar uzak değil.
11:42
And so the fates are seldom wrong, no matter how they twist and wind.
241
690000
3000
Ve dolayısıyla kaderler sadece yanlıştır, her nasıl bükülüp eğilseler de.
11:45
It's you and I who make our fates --
242
693000
3000
Kaderlerimiz yapan bizleriz --
11:48
we open up or close the gates on the road ahead or the road behind."
243
696000
4000
önümüzde ya da arkamızdaki yolları açanlar ve kapatanlar bizleriz."
11:52
Reminds me of another set of threes that my dad tried to get across to us.
244
700000
3000
Bu bana babamın bize vermeye çalıştığı diğer üç şeyi hatırlatıyor.
11:55
Don't whine. Don't complain. Don't make excuses.
245
703000
3000
Yakınmayın. Şikayet etmeyin. Bahaneler uydurmayın.
11:58
Just get out there, and whatever you're doing,
246
706000
2000
Sadece çıkın, ve ne yapıyor olursanız olun,
12:00
do it to the best of your ability.
247
708000
2000
kabiliyetiniz oranında en iyisini yapın.
12:02
And no one can do more than that.
248
710000
3000
Ve hiç kimse bundan daha fazlasını yapamaz.
12:05
I tried to get across, too, that --
249
713000
3000
Ben de -- rakiplerim size söylemez --
12:08
my opponents don't tell you -- you never heard me mention winning.
250
716000
3000
kazandığımdan asla bahsettiğimi duymayacağınızı ifade etmeyi denedim.
12:11
Never mention winning. My idea is
251
719000
2000
Kazanmaktan asla bahsetme. Benim fikrim
12:13
that you can lose when you outscore somebody in a game.
252
721000
5000
bir oyunda birisini geçtiğinizde kaybedebileceğinizdir.
12:18
And you can win when you're outscored.
253
726000
2000
Ve yenildiğinizde kazanabilirsiniz.
12:20
I've felt that way on certain occasions,
254
728000
2000
Bazı durumlarda, çeşitli zamanlar,
12:22
at various times.
255
730000
2000
bu şekilde hissettim.
12:24
And I just wanted them to be able to
256
732000
3000
Ve onların oyundan sonra sadece başlarının
12:27
hold their head up after a game.
257
735000
2000
dik olmasını istedim.
12:29
I used to say that when a game is over,
258
737000
3000
Bir oyun bittiğinde ve sonuçtan habersiz birini gördüğünüzde
12:32
and you see somebody that didn't know the outcome,
259
740000
2000
ve sonucu bilmemiş olan birisi ile karşılaştığınızda,
12:34
I hope they couldn't tell by your actions
260
742000
3000
hareketlerle gösterememelerini umduğumu söylerdim.
12:37
whether you outscored an opponent or the opponent outscored you.
261
745000
6000
rakibinizi yenmiş olun ya da rakibiniz yenmiş olsun.
12:43
That's what really matters: if you make effort
262
751000
2000
Gerçekte önem arz eden şey: Gayret ederseniz
12:45
to do the best you can regularly,
263
753000
3000
düzenli olarak yapabileceğinizin en iyisini yapmak için,
12:48
the results will be about what they should be.
264
756000
3000
sonuçlar olması gerektiği şekilde olacaktır.
12:51
Not necessary to what you would want them to be,
265
759000
2000
sonuçların olmasını istediğiniz gerekli değil,
12:53
but they will be about what they should,
266
761000
2000
ama olmaları gerektiği şekilde olacaklar,
12:55
and only you will know whether you can do that.
267
763000
2000
ve sadece siz onu yapıp yapamayacağınız bileceksiniz.
12:57
And that's what I wanted from them more than anything else.
268
765000
3000
Ve başka her şeyden çok onlardan istediğim şey budur.
13:00
And as time went by, and I learned more about other things,
269
768000
3000
Ve zaman akıp giderken, başka şeyler hakkında daha fazla öğrendim,
13:03
I think it worked a little better,
270
771000
3000
sanırım sonuçlar kadar biraz daha iyi
13:06
as far as the results. But I wanted the score of a game to be
271
774000
3000
işe yarayacaktı. Ama bir oyunun skorunun
13:09
the byproduct of these other things,
272
777000
3000
bu diğer şeylerin yan ürünü olmasını istedim.
13:12
and not the end itself.
273
780000
2000
asıl amaç olmasını değil.
13:14
I believe it was --
274
782000
4000
İnanıyorum ki
13:18
one great philosopher said -- no, no,
275
786000
3000
bir filozofun söylemiş olduğu gibi -- hayır, hayır.
13:21
Cervantes. Cervantes said,
276
789000
2000
Servantes, Servantes diyor ki,
13:23
"The journey is better than the end."
277
791000
5000
"Önemli olan yolculuğun sonu değil, yolculuğun kendisidir."
13:28
And I like that. I think that is --
278
796000
2000
Ve bundan hoşlandım. Sanırım
13:30
it's getting there. Sometimes when you get there, there's almost a letdown.
279
798000
4000
orada olan bu. Bazen, oraya gittiğinizde, hemen hemen bir hayal kırıklığı vardır.
13:34
But there's getting there that's the fun.
280
802000
2000
Ama orada eğelence de vardır.
13:36
I liked our -- as a basketball coach at UCLA I liked our practices to be the journey,
281
804000
5000
UCLA'da bir basketbol koçu olarak, yaptıklarımızla yolculukta olmaktan hoşlandım,
13:41
and the game would be the end. The end result.
282
809000
3000
ve oyunun kendisi sonuçtu. Amaçlanan sonuç.
13:44
I'd like to go up and sit in the stands and watch the players play,
283
812000
3000
Yukarı çıkmak ve tribünlerde oturmak ve oyuncuları oynarken seyretmeyi,
13:47
and see whether I'd done a decent job
284
815000
3000
ve o hafta iyi bir iş yapıp yapmadığımı
13:50
during the week.
285
818000
2000
görmek isterim.
13:52
There again, it's getting the players to get that self-satisfaction,
286
820000
3000
Ve orada, oyuncular ellerinden gelenin en iyisini yapmak için
13:55
in knowing that they'd made the effort to do
287
823000
3000
gösterdikleri gayreti bilmekten
13:58
the best of which they are capable.
288
826000
6000
tatmin olmaktadırlar.
14:04
Sometimes I'm asked who was
289
832000
3000
Bazen sahip olduğum en iyi oyuncu, veya en iyi takımlar
14:07
the best player I had, or the best teams.
290
835000
2000
bana sorulur.
14:09
I can never answer that,
291
837000
3000
Kişiler mesel olduğu sürece
14:12
as far as the individuals are concerned.
292
840000
3000
buna asla cevap veremem.
14:15
I was asked one time about that,
293
843000
3000
Bir gün bana soruldu,
14:18
and they said, "Suppose that you in some way could
294
846000
5000
ve dediler ki, "bir şekilde mükemmel bir oyuncu
14:23
make the perfect player. What would you want?"
295
851000
2000
yaratabileceğinizi varsayın. Ne isterdiniz?"
14:25
And I said, "Well, I'd want one that knew why he was at UCLA:
296
853000
3000
Ve dedim ki, "Neden UCLA'da olduğunu bilen birisini isterdim:
14:28
to get an education, he was a good student,
297
856000
3000
bir eğitim almak için, iyi bir öğrenci,
14:31
really knew why he was there in the first place.
298
859000
2000
her şeyden önce neden orada olduğunu bilen birisi.
14:33
But I'd want one that could play, too.
299
861000
2000
Ama oynayabilecek birisini de istiyordum.
14:35
I'd want one to realize that
300
863000
3000
Anlaşılmasını istediğim şey
14:38
defense usually wins championships, and would work hard on defense.
301
866000
3000
savunmanın genellikle şampiyonluğu kazanmasıdır, defans üzerine çok çalışırdım.
14:41
But I'd want one that would play offense too.
302
869000
3000
Ama hücum yapacak birisini de isterim.
14:44
I'd want him to be unselfish,
303
872000
2000
bencil olunmamasını isterim,
14:46
and look for the pass first and not shoot all the time.
304
874000
3000
ve ilk önce pası ve her zaman şut atılmamasını ararım.
14:49
And I'd want one that could pass and would pass.
305
877000
3000
Ve geçebilecek ve geçecek birisini istiyorum.
14:52
(Laughter)
306
880000
1000
(Gülüşmeler)
14:53
I've had some that could and wouldn't,
307
881000
2000
Geçebilen ama geçmeyen bir oyuncuya sahip oldum,
14:55
and I've had some that would and couldn't.
308
883000
2000
ve geçecek ama geçemeyen birisine sahiptim.
14:57
(Laughter)
309
885000
4000
(Gülüşmeler)
15:01
I wanted them to be able to shoot from the outside.
310
889000
3000
Dışardan atış yapabilmelerini isterdim.
15:04
I wanted them to be good inside too.
311
892000
2000
İçeride de iyi olmalarını isterdim.
15:06
(Laughter)
312
894000
3000
(Gülüşmeler)
15:09
I'd want them to be able to rebound well at both ends, too.
313
897000
4000
Her iki yönde de ribaunt alabilmelerini isterdim.
15:13
And why not just take someone like Keith Wilkes and let it go at that.
314
901000
4000
Ve neden sadece Keith Wilkes gibi birisini almayıp ve olanla yetinilsin.
15:17
He had the qualifications. Not the only one,
315
905000
2000
Nitelikliydi. Sadece birisi değil,
15:19
but he was one that I used in that
316
907000
3000
ama onu onda kullandığım oydu.
15:22
particular category, because I think he
317
910000
3000
özel kategori, çünkü sanırım
15:25
made the effort to become the best [unclear].
318
913000
3000
en iyi olmak için gayret sarfetti [Belirsiz cümle].
15:28
I mention in my book, "They Call Me Coach."
319
916000
3000
"Beni Koç Olarak Çağırıyorlar" adlı kitabımda bahsediyorum,
15:31
Two players that gave me great satisfaction;
320
919000
2000
Bana büyük zevk veren iki oyuncu vardı;
15:33
that came as close as I think anyone I ever had to reach their full potential:
321
921000
3000
tam potansiyellerine ulaşmak zorunda olduğum herkesi düşündüğüm kadar yakındılar:
15:36
one was Conrad Burke. And one was Doug McIntosh.
322
924000
3000
Birisi Conrad Burle. Ve ötekisi Doug Mclntosh.
15:39
When I saw them as freshmen,
323
927000
2000
Onları çaylak olarak gördüğümde,
15:41
on our freshmen team --
324
929000
2000
bizim olmayan bir çaylak takımında --
15:43
we didn't have -- freshmen couldn't play varsity when I taught.
325
931000
3000
çaylaklar benim öğretmenlik yaptığım zamanki okul takımında oynayamazlardı.
15:46
And I thought, "Oh gracious, if these two players, either one of them" --
326
934000
3000
Ve "ne kadar zarif, eğer bu iki oyuncu, onların herbiri" --
15:49
they were different years, but I thought about each one at the time he was there --
327
937000
3000
Farklı yıllardı, ama orada oldukları zaman her biri hakkında düşünüyordum --
15:52
"Oh, if he ever makes the varsity,
328
940000
3000
"Oh, eğer okul takımında oynuyorlarsa,
15:55
our varsity must be pretty miserable, if he's good enough to make it."
329
943000
3000
bizim okulumuz oldukça sefil olmalı, bunu yapmakta yeterince başarılı olurlarsa."
15:58
And you know one of them
330
946000
3000
Ve onlardan birisini biliyorsunuz
16:01
was a starting player for a season and a half.
331
949000
3000
bir buçuk sezon boyunca as oyuncuydu.
16:04
The other was -- his next year, he played
332
952000
3000
Diğeri -- bir sonraki yıl,
16:07
32 minutes in a national championship game,
333
955000
3000
ulusal şampiyonada 32 dakika oynadı ve
16:10
did a tremendous job for us. And the next year, he was a starting player
334
958000
4000
bizim için muazzam bir iş çıkardı. Ve bir sonraki yıl, ulusal
16:14
on the national championship team.
335
962000
2000
şampiyona takımındaki as oyuncularından birisiydi.
16:16
And here I thought he'd never play a minute, when he was --
336
964000
2000
Ve burada bir dakika oynamayacağını düşünmüştüm ama oynadığında --
16:18
so those are the things that give you great joy,
337
966000
4000
görmesi size büyük keyif
16:22
and great satisfaction to see one.
338
970000
3000
ve zevk veren şeyler bunlardır
16:25
Neither one of those youngsters could shoot very well.
339
973000
3000
Bu gençlerden hiçbiri çok iyi şut atamıyorlardı.
16:28
But they had outstanding shooting percentages,
340
976000
2000
Ama olağanüstü şut yüzdeleri vardı,
16:30
because they didn't force it.
341
978000
2000
çünkü onu zorlamadılar.
16:32
And neither one could jump very well,
342
980000
3000
Ve hiç biri iyi zıplayamıyordu,
16:35
but they got -- kept good position,
343
983000
2000
ama iyi pozisyon tutuyorlardı,
16:37
and so they did well rebounding. They remembered that
344
985000
3000
ve bu nedenle ribaunta iyi çıkıyorlardı.
16:40
every shot that is taken, they assumed would be missed.
345
988000
2000
alınan ve kaçırılacak olduğunu düşündükleri her şutu hatırlıyorlardı.
16:42
I've had too many that stand around and wait to see if it's missed,
346
990000
2000
Etrafta duran ve kaçırılırsa görmeyi bekleyen birçok oyuncum vardı.
16:44
then they go and it's too late.
347
992000
2000
sonrasında gittiklerinde çok geçti.
16:46
Somebody else is in there ahead of them.
348
994000
4000
Başka birisi onlardan önce oradaydı.
16:50
And they weren't very quick, but they played good position,
349
998000
2000
Ve çok çabuk değillerdi, ama iyi pozisyon tutuyorlar,
16:52
kept in good balance.
350
1000000
2000
denge duruyorlardı.
16:54
And so they played pretty good defense for us.
351
1002000
2000
Ve bu nedenle bizim için oldukça sağlam defans işi çıkardılar.
16:56
So they had qualities that -- they came close to --
352
1004000
3000
Bu nedenle, nitelikliydiler -- mümkün olan
16:59
as close to reaching possibly their full potential
353
1007000
4000
potansiyellerinin sınırına ulaşıyorlardı.
17:03
as any players I ever had.
354
1011000
2000
sahip olduğum her oyuncu gibi.
17:05
So I consider them to be as successful as
355
1013000
2000
Bu nedenle onları Lewis Alcindor ve Bill Walton kadar
17:07
Lewis Alcindor or Bill Walton,
356
1015000
5000
başarılı olarak düşünürüm,
17:12
or many of the others that we had, There was some outstanding -- some outstanding players.
357
1020000
6000
sahip olduğum bir çok diğerleri kadar -- çok iyi -- çok iyi oyuncular vardı.
17:18
Have I rambled enough?
358
1026000
3000
Konuyu yeterince dağatabildim mi?
17:21
I was told that when he makes his appearance, I was supposed to shut up.
359
1029000
4000
O ortaya çıktığında bana çenemi kapamam gerektiği söylendi.
17:25
(Laughter)
360
1033000
1000
(Gülüşmeler)
17:26
(Applause)
361
1034000
4000
(Alkışlar)
ABOUT THE SPEAKER
John Wooden - CoachJohn Wooden, affectionately known as Coach, led UCLA to record wins that are still unmatched in the world of basketball. Throughout his long life, he shared the values and life lessons he passed to his players, emphasizing success that’s about much more than winning.
Why you should listen
Born in 1910, Coach John Wooden was the first person to be inducted into the Basketball Hall of Fame both as a player and coach, while ESPN ranks him as the greatest coach of all time, across all sports. In his 40 years at UCLA, he mentored legends such as Bill Walton and Kareem Abdul-Jabbar. He has created a model, the Pyramid of Success, and authored several books to impart his insight on achievement to others.
Coach wanted his players to be victors in life and not just on the court, so he treated them as an extended family and emphasized that winning was more than scoring. Indeed, most of his inspiring theories were born from conversations with his father, as a boy on their farm in Indiana. One that sums up his ideology quite well is his often-quoted definition of success: "Success is peace of mind which is a direct result of self-satisfaction in knowing you made the effort to become the best that you are capable of becoming."
John Wooden | Speaker | TED.com