Serious Play 2008
John Maeda: My journey in design
John Maeda tasarım serüveni hakkında
Filmed:
Readability: 3.2
294,185 views
Tasarımcı John Maeda Seattle'daki tofu fabrikasından 2008 yılında başkanı olduğu Rhode Island Tasarım Okulu'na giden yolu anlatıyor. Yorulmak bilmez bir deneyimci ve nüktedan bir gözlemci olan Maeda, tasarımın bilgisayarlarla karşılaştığı hayati anı araştırıyor.
John Maeda - Artist
John Maeda, the former president of the Rhode Island School of Design, is dedicated to linking design and technology. Through the software tools, web pages and books he creates, he spreads his philosophy of elegant simplicity. Full bio
John Maeda, the former president of the Rhode Island School of Design, is dedicated to linking design and technology. Through the software tools, web pages and books he creates, he spreads his philosophy of elegant simplicity. Full bio
Double-click the English transcript below to play the video.
00:16
I'm kind of tired of talking about simplicity, actually,
0
0
3000
Aslına bakarsanız basitlik hakkında konuşmaktan yoruldum,
00:19
so I thought I'd make my life more complex, as a serious play.
1
3000
3000
o yüzden hayatı daha karmaşık hale getirebileceğimi düşündüm, ciddi bir oyun olarak.
00:22
So, I'm going to, like, go through some slides
2
6000
2000
Yani, bazı slaytların üzerinden geçeceğim
00:24
from way back when,
3
8000
2000
eskiden bu güne,
00:26
and walk through them to give you a sense of how I end up here.
4
10000
3000
ve onlar arasında yürüyerek nasıl bu noktaya geldiğimi göstereceğim.
00:29
So, basically it all began with
5
13000
2000
Yani, temel olarak asıl
00:31
this whole idea of a computer.
6
15000
2000
bilgisayar fikrinden başladı.
00:33
Who has a computer? Yeah.
7
17000
3000
Kimin bilgisayarı var? Evet.
00:36
O.K., so, everyone has a computer.
8
20000
2000
Tamam, yani herkesin bilgisayarı var.
00:38
Even a mobile phone, it's a computer.
9
22000
2000
Bir cep telefonu bile, bir bilgisayar.
00:40
And -- anyone remember this workbook,
10
24000
3000
Ve - herkes hatırlayacaktır ki bu çalışma kitabı,
00:43
"Instant Activities for Your Apple" --
11
27000
2000
'Apple'ınız için anlık aktiviteler' --
00:45
free poster in each book?
12
29000
2000
her kitapta bedava poster değil mi?
00:47
This was how computing began.
13
31000
2000
Bu bilgisayarın başlangıcıdır.
00:49
Don't forget: a computer came out; it had no software.
14
33000
4000
Unutmayın: bilgisayar ortaya çıktığında, yazılımı yoktu.
00:53
You'd buy that thing, you'd bring it home, you'd plug it in,
15
37000
3000
Satın alır, evinize götürür, fişe takardınız,
00:56
and it would do absolutely nothing at all.
16
40000
2000
ve kesinlikle hiçbir şey yapmazdı.
00:58
So, you had to program it,
17
42000
2000
Bu nedenle, programlamak zorundaydınız,
01:00
and there were great programming, like, tutorials, like this.
18
44000
2000
ve harika programlar vardı, bu eğitici kitapçıklar gibi.
01:02
I mean, this was great.
19
46000
2000
Demek istediğim, bu harikaydı.
01:04
It's, like, you know, Herbie the Apple II.
20
48000
2000
Sanki, bilirsiniz, Herbie Apple II gibi.
01:06
It's such a great way to --
21
50000
2000
Bu öyle harika bir yoldu ki --
01:08
I mean, they should make Java books like this,
22
52000
3000
yani, böyle Java kitapları yapmaları gerek,
01:11
and we've have no problem learning a program.
23
55000
2000
ve bir programı öğrenmekle ilgili bir sorunumuz olmadı.
01:13
But this was a great, grand time of the computer,
24
57000
2000
Ama bu bilgisayarın harika, müthiş zamanıydı,
01:15
when it was just a raw, raw, what is it? kind of an era.
25
59000
4000
sadece bu kadar ham, işlenmemiş, ne denir, bir dönemdi.
01:19
And, you see,
26
63000
3000
Ve, gördüğünüz gibi,
01:22
this era coincided with my own childhood.
27
66000
2000
bu dönem benim çocukluğumla çakıştı.
01:24
I grew up in a tofu factory in Seattle.
28
68000
3000
Seattle'da bir tofu fabrikasında büyüdüm.
01:27
Who of you grew up in a family business,
29
71000
2000
Aranızda kim aile işinde büyüdü,
01:30
suffered the torture? Yes, yes.
30
74000
2000
işkence çekti? Evet, evet.
01:32
The torture was good. Wasn't it good torture?
31
76000
3000
İşkence iyiydi. İyi işkence değil miydi?
01:35
It was just life-changing, you know. And so, in my life, you know, I was in the tofu;
32
79000
3000
Hayatını değiştiren bir şeydi, bilirsiniz. Ve, böylece hayatımda, tofu işindeydim;
01:38
it was a family business.
33
82000
2000
bir aile işiydi.
01:40
And my mother was a kind of a designer, also.
34
84000
3000
Ve annem de bir tür tasarımcıydı.
01:43
She'd make this kind of, like, wall of tofu cooking,
35
87000
3000
Tofu yemeğinden bir tür duvar yapardı,
01:46
and it would confuse the customers,
36
90000
2000
ve bu müşterilerin kafasını karıştırırdı,
01:48
because they all thought it was a restaurant.
37
92000
2000
çünkü hepsi buranın bir restoran olduğunu düşünürdü.
01:50
A bad sort of branding thing, or whatever.
38
94000
2000
Kötü bir tür markalaşma, ya da her neyse.
01:52
But, anyway, that's where I grew up,
39
96000
2000
Ama, neyse, burası büyüdüğüm yerdi,
01:54
in this little tofu factory in Seattle,
40
98000
2000
Seattle’deki bu küçük tofu fabrikası,
01:56
and it was kind of like this:
41
100000
3000
ve şuna benzer bir şeydi:
01:59
a small room where I kind of grew up. I'm big there in that picture.
42
103000
3000
küçük bir oda, büyüdüğüm yer. Bu resimde burada büyüğüm.
02:02
That's my dad. My dad was kind of like MacGyver, really:
43
106000
3000
Bu babam. Babam bir nevi MacGyver gibiydi, gerçekten:
02:05
he would invent, like, ways to make things heavy.
44
109000
2000
şeyleri ağırlaştırmanın yollarını icat ederdi mesela.
02:08
Like back here, there's like, concrete block technology here,
45
112000
3000
Buradaki gibi, beton blok teknolojisi var burada,
02:11
and he would need the concrete blocks to press the tofu,
46
115000
3000
ve tofuyu sıkıştırmak için beton bloklara ihtiyaç duyardı,
02:14
because tofu is actually kind of a liquidy type of thing,
47
118000
3000
çünkü tofu aslında sıvı türde bir şeydir,
02:17
and so you have to have heavy stuff
48
121000
2000
bu yüzden sıvı kısmını çıkarmak ve
02:19
to push out the liquid and make it hard.
49
123000
2000
daha katı hale getirmek için ağır şeylere ihtiyaç vardır.
02:21
Tofu comes out in these big batches,
50
125000
3000
Tofu büyük parçalar halinde gelir
02:24
and my father would sort of cut them by hand.
51
128000
3000
ve babam onları kendi elleriyle keserdi.
02:27
I can't tell you -- family business story: you'd understand this --
52
131000
3000
Size söyleyemem -- aile işi hikayesi: anlayacaksınız --
02:30
my father was the most sincere man possible.
53
134000
3000
babam olabilecek en samimi insandı.
02:33
He walked into a Safeway once on a rainy day,
54
137000
3000
Bir keresinde yağmurlu bir günde bir Safeway markete
02:36
slipped, broke his arm, rushed out:
55
140000
2000
girdi, ayağı kaydı, kolunu kırdı ve hemen dışarı çıktı:
02:38
he didn't want to inconvenience Safeway.
56
142000
2000
Markete rahatsızlık vermek istemiyordu.
02:41
So, instead, you know, my father's, like, arm's broken
57
145000
2000
Yani, babamın, bilirsiniz, yani kırık koluyla
02:43
for two weeks in the store, and that week --
58
147000
3000
iki hafta dükkanda olduğu sürece ve bu hafta --
02:46
now, those two weeks were when my older brother and I
59
150000
2000
şimdi, onun yerine ağabeyim ve ben, bu iki hafta
02:48
had to do everything.
60
152000
2000
her şeyi yapmak zorunda kaldık.
02:50
And that was torture, real torture.
61
154000
3000
Ve bu işkenceydi, gerçek bir işkence.
02:53
Because, you see, we'd seen my father
62
157000
2000
Çünkü, görüyorsunuz, babamı büyük bir tofu bloğunu
02:55
taking the big block of tofu and cutting it,
63
159000
2000
alıp kestiğini izlemiştik, yani bıçakla
02:57
like, knife in, zap, zap, zap. We thought, wow.
64
161000
3000
tak tak tak. Düşündük ki, vay.
03:00
So, the first time I did that, I went, like, whoa! Like this.
65
164000
2000
Böylece, ilk kez bunu yaptığımda, vay, dedim. Böyle.
03:03
Bad blocks. But anyways,
66
167000
2000
Kötü bloklar. Ama yine de,
03:06
the tofu to me was kind of my origin, basically.
67
170000
3000
benim için tofu benim bir tür doğuşumdu, temel olarak.
03:10
And because working in a store was so hard,
68
174000
3000
Ve dükkanda çalışmak çok zor olduğundan,
03:13
I liked going to school; it was like heaven.
69
177000
2000
okula gitmeyi severdim; cennet gibiydi.
03:16
And I was really good at school.
70
180000
2000
Ve okulda gerçekten iyiydim.
03:18
So, when I got to MIT, you know,
71
182000
2000
Yani, MIT'ye gittiğimde, bilirsiniz,
03:20
as most of you who are creatives,
72
184000
2000
çoğunuz yaratıcı insanlar olduğunuzdan,
03:22
your parents all told you not to be creative, right?
73
186000
3000
hepinizin ana babaları yaratıcı olmama söyledi, değil mi?
03:25
So, same way, you know,
74
189000
2000
Yani, aynı şekilde, bilirsiniz,
03:27
I was good at art and good at math, and my father says, he's --
75
191000
2000
sanatta iyiydim ve matematikte iyiydim, ve babam dedi ki, o --
03:29
John's good at math.
76
193000
2000
John matematikte iyi.
03:31
I went to MIT, did my math,
77
195000
2000
MIT'ye gittim, matematik çalıştım,
03:33
but I had this wonderful opportunity,
78
197000
2000
ama bu harika fırsata sahip oldum,
03:35
because computers had just become visual.
79
199000
3000
çünkü bilgisayarlar yeni görülüyordu.
03:38
The Apple -- Macintosh just came out;
80
202000
2000
Apple -- Macintosh yeni çıkmıştı;
03:40
I had a Mac in hand when I went to MIT.
81
204000
2000
MIT'ye gittiğimde elimde bir tane Mac vardı.
03:42
And it was a time when a guy who, kind of,
82
206000
2000
Ve öyle bir zamandı ki, bir kişi, bir tür,
03:44
could cross the two sides --
83
208000
2000
iki tarafa da geçebilirdi --
03:46
it was a good time.
84
210000
2000
güzel bir zamandı.
03:48
And so, I remember that my first major piece of software
85
212000
3000
Ve yani, ilk önemli yazılımımın o zamanki Aldus PageMaker'ın
03:51
was on a direct copy of then-Aldus PageMaker.
86
215000
3000
direk kopyası olduğunu hatırlıyorum.
03:54
I made a desktop publishing system way back when,
87
218000
3000
O zamanlar bir masaüstü yayımcılık sistemi yapmıştım,
03:57
and that was, kind of, my first step into figuring out how to --
88
221000
3000
ve bu bir tür, benim bu iki tarafı karıştırmanın aslında
04:00
oh, these two sides are kind of fun to mix.
89
224000
2000
keyifli olduğunu fark etmemin ilk adımlarıydı.
04:02
And the problem when you're younger --
90
226000
2000
Ve genç olduğunuzda asıl sorun --
04:04
for all you students out there --
91
228000
2000
tüm buradaki öğrenciler için --
04:06
is, your head gets kind of big really easy.
92
230000
3000
kafanız kolayca gerçekten kocaman olur.
04:09
And when I was making icons, I was, like,
93
233000
2000
Ve ne zaman ikonlar yapsam, sanki,
04:11
the icon master,
94
235000
2000
ikon ustası gibiydim,
04:13
and I was, like, yeah, I'm really good at this, you know.
95
237000
2000
ve sanki, evet, gerçekten iyiyim, bilirsiniz.
04:15
And then luckily, you know,
96
239000
2000
Ve sonra şansıma, bilirsiniz,
04:17
I had the fortune of going to something called a library,
97
241000
3000
kütüphane denen yere gitme şansına eriştim,
04:20
and in the library I came upon this very book.
98
244000
3000
ve kütüphanede bu kitabın kendisiyle karşılaştım.
04:23
I found this book. It's called,
99
247000
2000
Bu kitabı buldum. Adı,
04:25
"Thoughts on Design," by a man named Paul Rand.
100
249000
3000
Paul Rand isimli birinin yazdığı 'Tasarım üzerine Düşünceler'di.
04:28
It's a little slim volume; I'm not sure if you've seen this.
101
252000
2000
İnce bir ciltti; gördüğünüzden emin değilim.
04:30
It's a very nice little book. It's about this guy, Paul Rand,
102
254000
3000
Çok güzel küçük bir kitap. En büyük grafik tasarımcılardan
04:33
who was one of the greatest graphic designers,
103
257000
2000
biri olan Paul Rand hakkında, ve iyi de
04:35
and also a great writer as well.
104
259000
2000
bir yazardır.
04:37
And when I saw this man's work,
105
261000
2000
Ve bu adamın işini gördüğümde,
04:39
I realized how bad I was at design,
106
263000
3000
tasarımda ne kadar kötü olduğumu fark ettim,
04:42
or whatever I called it back then,
107
266000
2000
ya da o zamanlar nasıl isimlendiriyorsam,
04:44
and I suddenly had a kind of career goal,
108
268000
2000
ve birdenbire bir tür kariyer amacım oldu,
04:46
kind of in hot pursuit.
109
270000
2000
bir tür sıcak takip.
04:50
So I kind of switched. I went to MIT, finished.
110
274000
3000
Böylece yer değiştirdim. MIT'ye gittim, bitirdim.
04:54
I got my masters,
and then went to art school after that.
and then went to art school after that.
111
278000
2000
Mastır derecemi aldım ve sonra sanat okuluna gittim.
04:58
And just began to design stuff,
112
282000
2000
Ve şeyler tasarlamaya başladım,
05:00
like chopstick wrappers, napkins, menus -- whatever I could get a handle on:
113
284000
2000
yemek çubuğu paketleri, peçeteler, mönüler -- elime ne geçerse:
05:02
sort of wheel-and-deal, move up in the design world, whatever.
114
286000
3000
bir tür ne iş gelirse, tasarım dünyasında ilerlemek, neyse.
05:05
And isn't it that strange moment when you publish your design?
115
289000
3000
Ve tasarımınızı yayınladığınızdaki an tuhaf değil midir?
05:08
Remember that moment -- publishing your designs?
116
292000
2000
O anı hatırlayın -- tasarımlarınızı yayınlamak?
05:10
Remember that moment? It felt so good, didn't it?
117
294000
3000
O anı hatırlıyor musunuz? Çok güzel bir histi, değil mi?
05:13
So, I was published, you know,
118
297000
1000
Böylece, yayınlandı, bilirsiniz,
05:14
so, wow, my design's in a book, you know?
119
298000
2000
böylece, vay, tasarımım bir kitapta?
05:16
After that, things kind of got strange,
120
300000
2000
Bundan sonra tuhaf şeyler oldu,
05:18
and I got thinking about the computer,
121
302000
2000
ve bilgisayarla ilgili düşünmeye başladım,
05:20
because the computer to me always, kind of, bothered me.
122
304000
3000
çünkü bilgisayar benim için biraz can sıkıcıydı.
05:23
I didn't quite get it. And Paul Rand
123
307000
2000
Tam olarak anlamamıştım. Ve Paul Rand
05:25
was a kind of crusty designer,
124
309000
3000
biraz aksi bir tasarımcıydı,
05:28
you know, a crusty designer, like a good -- kind of like a good French bread?
125
312000
3000
bilirsiniz, aksi bir tasarımcı, sanki güzel bir, güzel bir Fransız ekmeği gibi?
05:31
You know, he wrote in one of his books:
126
315000
2000
Bilirsiniz, kitaplarından birinde şöyle yazmıştı:
05:33
"A Yale student once said,
127
317000
2000
'Yale'den bir öğrenci bir keresinde
05:35
'I came here to learn how to design, not how to use a computer.'
128
319000
3000
'Buraya tasarım yapmayı öğrenmeye geldim, bilgisayarı değil.'
05:38
Design schools take heed."
129
322000
2000
Tasarım okulları ciddiye aldı.'
05:40
This is in the '80s,
130
324000
2000
Bu 80'lerdi,
05:42
in the great clash of computer/non-computer people.
131
326000
3000
bilgisayar-sevenler ve bilgisayar-sevmeyenlerin büyük çatışması.
05:45
A very difficult time, actually.
132
329000
2000
Çok zor bir zamandı aslında.
05:47
And this to me was an important message from Rand.
133
331000
2000
Ve bu benim için Rand'dan önemli bir mesajdı.
05:51
And so I began to sort of mess with the computer at the time.
134
335000
3000
Ve böylece bilgisayara bulaşmaya başladım o zamanlar.
05:54
This is the first sort of play thing I did, my own serious play.
135
338000
3000
Bu ilk yaptığım, bir tür oyun şeyiydi, benim ciddi oyunum.
05:57
I built a working version of an Adobe Illustrator-ish thing.
136
341000
4000
Adobe Illustratorımsı bir şeyin çalışan bir versiyonunu kurmuştum.
06:01
It looks like Illustrator; it can, like, draw.
137
345000
2000
Illustrator gibi görünüyor; yani çizebiliyor.
06:03
It was very hard to make this, actually.
138
347000
2000
Bunu yapmak aslına bakarsanız zordu.
06:05
It took a month to make this part.
139
349000
2000
Bu parçayı yapmak bir ay sürdü.
06:07
And then I thought, what if I added this feature,
140
351000
2000
Ve sonra düşündüm, bu özelliği eklersem ne olur,
06:09
where I can say, this point,
141
353000
2000
bu noktada diyebilirim ki,
06:11
you can fly like a bird. You're free, kind of thing.
142
355000
3000
bir kuş gibi uçabilirsiniz. Özgürsünüz, böyle bir şey.
06:14
So I could, sort of, change the kind of stability
143
358000
4000
Böylece, bir tür kararlılığı tuştaki küçük bir
06:18
with a little control there on the dial,
144
362000
2000
kontrolle değiştirebilecek gibiydim,
06:20
and I can sort of watch it flip around.
145
364000
2000
ve etrafında dönmesini izleyebilirdim.
06:22
And this is in 1993.
146
366000
3000
Ve bu 1993'te.
06:25
And when my professors saw this, they were very upset at me.
147
369000
4000
Ve profesörlerim bunu gördüklerinde, hayal kırıklığına uğramışlardı.
06:29
They were saying, Why's it moving?
148
373000
2000
Neden hareket ediyor? diyorlardı.
06:32
They were saying, Make it stop now.
149
376000
3000
Durdur şunu hemen, diyorlardı.
06:35
Now, I was saying, Well, that's the whole point: it's moving.
150
379000
2000
Şimdi, diyordum ki, Evet aslında anlamı bu: hareket ediyor.
06:37
And he says, Well, when's it going to stop?
151
381000
2000
Ve, Peki, ne zaman duracak? diye sordu.
06:39
And I said, Never.
152
383000
1000
Ve, Asla, dedim.
06:40
And he said, Even worse. Stop it now.
153
384000
3000
Ve, Daha da kötü, dedi. Şimdi durdur.
06:43
I started studying this whole idea,
154
387000
2000
Bu bilgisayar nedir fikrinin kendisi
06:45
of like, what is this computer? It's a strange medium.
155
389000
3000
üzerinde çalışmaya başladım. Tuhaf bir araç.
06:48
It's not like print. It's not like video.
156
392000
3000
Baskı gibi değil. Video gibi değil.
06:51
It lasts forever. It's a very strange medium.
157
395000
3000
Sonsuza dek kalıyor. Çok tuhaf bir araç.
06:54
So, I went off with this,
158
398000
2000
Böylece, bununla devam ettim,
06:56
and began to look for things even more.
159
400000
2000
ve daha da fazla şeylere bakmaya başladım.
06:58
And so in Japan, I began to experiment with people.
160
402000
3000
Ve sonra Japonya'da, insanlarla deney yapmaya başladım.
07:01
This is actually bad: human experiments.
161
405000
3000
Bu aslında kötü: insan deneyleri.
07:04
I would do these things where I'd have students become pens:
162
408000
3000
Öğrencilerimin kalemler olduğu şöyle şeyler yaptım;
07:07
there's blue pen, red pen, green pen, black pen.
163
411000
3000
mavi kalem, kırmızı kalem, yeşil kalem, siyah kalem.
07:10
And someone sits down and draws a picture.
164
414000
3000
Ve biri oturur ve bir resim çizer.
07:18
They're laughing because he said,
165
422000
2000
Gülüyorlar çünkü orta-sağdan ortaya
07:20
draw from the middle-right to the middle, and he kind of messed up.
166
424000
3000
doğru çizin dedi, ve biraz karıştırdı.
07:23
See, humans don't know how to take orders;
167
427000
2000
Görüyorsunuz, insanlar emir almayı bilmezler;
07:25
the computer's so good at it.
168
429000
2000
bilgisayarlar bu konuda çok iyidirler.
07:27
This guy figured out how to get the computer to draw with two pens at once:
169
431000
3000
Bu adam bilgisayara iki kalemle aynı anda nasıl çizdirebileceğini çözmüş:
07:30
you know, you, pen, do this, and you, pen, do this.
170
434000
3000
bilirsiniz, sen, kalem, bunu yap; sen, kalem, bunu yap.
07:33
And so began to have multiple pens on the page --
171
437000
3000
Ve böylece sayfada birçok kalem kullanmaya başladım --
07:36
again, hard to do with our hands.
172
440000
3000
yine, ellerle yapmak zor bunu.
07:39
And then someone discovered this "a-ha moment"
173
443000
2000
Ve sonra biri koordine sistemleri kullanabileceğiniz
07:41
where you could use coordinate systems.
174
445000
3000
bu 'a ha anını' keşfetti.
07:44
We thought, ah, this is when it's going to happen.
175
448000
2000
İşte bu olacak olandır, diye düşündük.
07:46
In the end, he drew a house. It was the most boring thing.
176
450000
3000
Sonunda, bir ev çizdi. Olabilecek en sıkıcı şeydi.
07:49
It became computerish; we began to think computerish --
177
453000
3000
Bilgisayarımsı oldu; bilgisayarımsı düşünmeye başlamıştık --
07:52
the X, Y system -- and so that was kind of a revelation.
178
456000
3000
X, Y sistemi -- ve bu da bir tür açıklamaydı yani.
07:55
And after this I wanted to build a computer out of people,
179
459000
3000
Ve bundan sonra insandan bir bilgisayar kurmak istedim,
07:58
called a human-powered computer.
180
462000
2000
insan-gücüyle işleyen bilgisayar adında.
08:00
So, this happened in 1993.
181
464000
3000
Bu da 1993'te gerçekleşti.
08:04
Sound down, please.
182
468000
1000
Sessizlik lütfen.
08:05
It's a computer where the people are the parts.
183
469000
4000
İnsanların parçalar olduğu bir bilgisayar bu.
08:09
I have behind this wall a disk drive, a CPU,
184
473000
4000
Bu duvarın arkasında bir disk sürücü, bir CPU,
08:13
a graphics card, a memory system.
185
477000
2000
bir grafik kart, bir hafıza sistemine sahibim.
08:15
They're picking up a giant floppy disk made of cardboard.
186
479000
3000
Kartondan yapılmış dev bir disketi alıyorlar.
08:18
It's put inside the computer.
187
482000
3000
Bilgisayarın içine yerleştirilmiş.
08:21
And that little program's on that cardboard disk.
188
485000
3000
Ve bu küçük program karton diskin üzerinde.
08:24
So, she wears the disk,
189
488000
3000
Yani, diski kullanıyor,
08:27
and reads the data off the sectors of the disk,
190
491000
4000
ve diskin bölümlerindeki veriyi okuyor,
08:31
and the computer starts up; it sort of boots up, really.
191
495000
3000
ve bilgisayar açılıyor; yükleniyor gibi aslında.
08:34
And it's a sort of a working computer. And when I built this computer,
192
498000
3000
Ve bir tür çalışan bilgisayar. Ve bu bilgisayarı yaptığımda,
08:37
I had a moment of -- what is it called? --
193
501000
2000
bir an yaşadım -- nasıl derler? --
08:39
the epiphany where I realized that the computer's just so fast.
194
503000
4000
aydınlanma anı yaşadım, bilgisayarın çok hızlı olduğunu anladığımda.
08:43
This computer appears to be fast - she's working pretty hard,
195
507000
4000
Bu bilgisayar çok hızlı görünüyor -- çok fazla çalışıyor,
08:47
and people are running around, and we think, wow, this is happening at a fast rate.
196
511000
3000
ve insanlar etrafta koşuşuyor, ve vay, diye düşündük, bu yüksek bir hızda oluyor.
08:51
And this computer's programmed to do only one thing, which is,
197
515000
3000
Ve bu bilgisayar sadece tek şeyi yapmak üzere programlandı,
08:54
if you move your mouse, the mouse changes on the screen.
198
518000
3000
bu da eğer fareyi oynatırsanız, fare ekranda değişiyor.
08:57
On the computer, when you move your mouse, that arrow moves around.
199
521000
3000
Bilgisayarda, farenizi oynattığınızda, bu ok hareket eder.
09:01
On this computer, if you move the mouse, it takes half an hour
200
525000
2000
Bu bilgisayarda, eğer fareyi oynatırsanız, farenin imlecinin değişmesi
09:03
for the mouse cursor to change.
201
527000
2000
yarım saat alıyor.
09:05
To give you a sense of the speed, the scale:
202
529000
2000
Hız konusunda fikir vermek için, oran:
09:07
the computer is just so amazingly fast, O.K.?
203
531000
3000
bilgisayar inanılmaz derecede hızlı, tamam mı?
09:10
And so, after this I began to do experiments for different companies.
204
534000
3000
Ve böylece, bundan sonra farklı şirketler için deneyler yapmaya başladım.
09:13
This is something I did for Sony in 1996.
205
537000
3000
Bu Sony için 1996'da yaptığım bir şey.
09:16
It was three Sony "H" devices
206
540000
2000
Sese cevap veren
09:18
that responded to sound.
207
542000
2000
üç Sony 'H' aygıtıydı.
09:20
So, if you talk into the mike,
208
544000
2000
Yani, eğer mikrofona konuşursanız,
09:22
you'll hear some music in your headphones;
209
546000
2000
kulaklıklarınızdan müzik sesi duyacaksınız;
09:24
if you talk in the phone, then video would happen.
210
548000
2000
eğer telefona konuşursanız, o zaman video oynayacak.
09:26
So, I began to experiment with industry in different ways
211
550000
2000
Yani, endüstriyle farklı yollarda bu tür karışık yeteneklerle
09:28
with this kind of mixture of skills.
212
552000
3000
deneyler yapmaya başladım.
09:31
I did this ad. I don't believe in this kind of alcohol, but I do drink sometimes.
213
555000
4000
Bu reklamı yaptım. Bu tarz alkole inanmam ama bazen ben de içerim.
09:35
And Chanel. So, getting to do different projects.
214
559000
2000
Ve Chanel. Yani, farklı projeler yapmaya başlıyordum.
09:37
And also, one thing I realized is that
215
561000
2000
Ve ayrıca, fark ettiğim bir şey
09:39
I like to make things.
216
563000
2000
şeyler yapmayı seviyor olduğumdu.
09:41
We like to make things. It's fun to make things.
217
565000
3000
Bir şeyler yapmayı severiz. Bir şeyler yapmak keyiflidir.
09:44
And so I never developed the ability to have a staff.
218
568000
2000
Ve bu yüzden personel edinme yeteneğimi asla geliştiremedim.
09:46
I have no staff; it's all kind of made by hand --
219
570000
2000
Personelim yok; hepsi elle yapılan --
09:48
these sort of broken hands.
220
572000
2000
bu tür kırık ellerle yapılan şeyler.
09:50
And these hands were influenced
221
574000
3000
Ve bu adam, Mr. Inami Naomi
09:53
by this man, Mr. Inami Naomi.
222
577000
3000
bu elleri etkiledi.
09:56
This guy was my kind of like mentor.
223
580000
2000
Bu adam benim akıl hocamdı.
09:58
He was the first digital media producer in Tokyo.
224
582000
3000
Tokyo'daki ilk dijital medya yapımcısıydı.
10:01
He's the guy that kind of discovered me,
225
585000
2000
Benim keşfeden adamdır denebilir,
10:03
and kind of got me going in digital media.
226
587000
2000
ve benim dijital medyayla devam etmemi saylayan kişidir.
10:05
He was such an inspirational guy.
227
589000
3000
Öylesine ilham verici bir adamdır ki.
10:08
I remember, like, we'd be in his studio, like, at 2 a.m.,
228
592000
3000
Hatırlıyorum, stüdyodaydık, saat gece yarısından sonra 2 gibiydi,
10:11
and then he'd show up from some client meeting.
229
595000
3000
ve sonra birden bir müşteri toplantısından geldi.
10:14
He'd come in and say, you know,
230
598000
2000
Geldi ve dedi ki, bilirsiniz,
10:16
If I am here, everything is okay.
231
600000
3000
buradaysam, her şey yolunda demektir.
10:19
And you'd feel so much better, you know.
232
603000
2000
Ve çok daha iyi hissedeceksinizdir.
10:21
And I'll never forget how, like, but -- I'll never forget how, like,
233
605000
4000
Ve asla unutmayacağım nasıl, ama -- asla unutmayacağım nasıl,
10:25
he had a sudden situation with his -- he had an aneurysm.
234
609000
3000
ani bir durum yaşadı kendi -- bir anevrizması vardı.
10:28
He went into a coma.
235
612000
2000
Komaya girdi.
10:30
And so, for three years he was out, and he could only blink,
236
614000
3000
Ve sonra, üç yıl boyunca sadece gözünü kırpabiliyordu,
10:33
and so I realized at this moment, I thought, wow --
237
617000
2000
ve o an anladım ki, düşündüm, vay --
10:35
how fragile is this thing we're wearing,
238
619000
2000
bu üzerimize giydiğimiz şey ne kadar kırılgan,
10:37
this body and mind we're wearing,
239
621000
2000
bu giyindiğimiz beden ve zihin,
10:39
and so I thought, How do you go for it more?
240
623000
2000
ve düşündüm, Daha fazlası için nasıl yapmak gerek?
10:41
How do you take that time you have left and go after it?
241
625000
3000
Sana kalan zamanı nasıl alır ve peşinden gidebilirsin?
10:44
So, Naomi was pivotal in that.
242
628000
2000
Yani, Naomi bunda kilit konumdaydı.
10:46
And so, I began to think more carefully about the computer.
243
630000
3000
Ve böylece bilgisayar konusunda daha dikkatli bir şekilde düşünmeye başladım.
10:49
This was a moment where I was thinking about,
244
633000
2000
Bir an geldi, şöyle düşünüyordum,
10:51
so, you have a computer program,
245
635000
2000
eğer bir bilgisayar programın varsa,
10:53
it responds to motion -- X and Y --
246
637000
4000
harekete cevap veriyorsa - X ve Y --
10:57
and I realized that each computer program
247
641000
2000
ve her bilgisayar programının tüm bu imgelere
10:59
has all these images inside the program.
248
643000
3000
program içinde sahip olduğunu fark ettim.
11:02
So, if you can see here, you know,
249
646000
2000
Yani, burada görebiliyorsanız, bilirsiniz,
11:04
that program you're seeing in the corner,
250
648000
2000
köşede gördüğünüz şu program,
11:06
if you spread it out, it's all these things all at once.
251
650000
3000
eğer onu dağıtırsanız, tek bir anda tüm bu şeylerdir.
11:09
It's real simultaneity. It's nothing we're used to working with.
252
653000
4000
Gerçek eşzamanlılık. Bu çalışmaya alışkın olduklarımızdan değil.
11:13
We're so used to working in one vector.
253
657000
2000
Biz tek bir vektörle çalışmaya alışkınız.
11:15
This is all at the same time.
254
659000
2000
Bunda her şey aynı anda.
11:17
The computer lives in so many dimensions.
255
661000
2000
Bilgisayar çok farklı boyutlarda yaşar.
11:19
And also, at the same time I was frustrated,
256
663000
2000
Ve ayrıca, aynı zamanda ben sinirliydim,
11:21
because I would go to all these art and design schools everywhere,
257
665000
2000
çünkü her yerdeki tüm bu sanat ve tasarım okullarına gidebilirdim,
11:23
and there were these, like, "the computer lab," you know,
258
667000
3000
ve şu 'bilgisayar laboratuarları' vardı, bilirsiniz,
11:26
and this is, like, in the late 1990s,
259
670000
3000
ve bu, 1990'ların sonralarına doğru gibi,
11:29
and this is in Basel,
260
673000
2000
ve bu Bas el’de,
11:31
a great graphic design school.
261
675000
2000
harika bir grafik tasarım okulu.
11:33
And here's this, like, dirty, kind of, shoddy,
262
677000
2000
Ve burada da şu kirli, sanki pespaye gibi,
11:35
kind of, dark computer room.
263
679000
3000
karanlık gibi olan bilgisayar odası.
11:38
And I began to wonder, Is this the goal?
264
682000
2000
Ve ben düşünmeye başladım, Amaç bu mu?
11:40
Is this what we want, you know?
265
684000
3000
İstediğimiz bu mu?
11:43
And also, I began to be fascinated by machines --
266
687000
3000
Ve ayrıca, makinelere hayranlık duymaya başladım --
11:46
you know, like copy machines -- and so this is actually in Basel.
267
690000
3000
bilirsiniz, kopyalama makineleri gibi -- ve bu aslında Bas el’de.
11:49
I noticed how we spent so much time on making it interactive --
268
693000
3000
Etkileşimli hale getirmek için ne kadar fazla zaman harcadığımızı fark ettim --
11:52
this is, like, a touch screen --
269
696000
2000
bu, bir dokunmatik ekran gibi --
11:54
and I noticed how you can only touch five places,
270
698000
2000
ve nasıl sadece beş yere dokunabileceğinizi fark ettim,
11:56
and so, "why are we wasting so much interactivity everywhere?"
271
700000
3000
ve böylece, 'neden her yerde çok fazla etkileşim kullanıyoruz?'
11:59
became a question. And also, the sound:
272
703000
3000
sorusu gelişti. Ve ayrıca, ses:
12:02
I discovered I can make my ThinkPad pretend it's a telephone.
273
706000
4000
ThinkPad'imin bir telefon gibi davranmasını sağlayabileceğimi keşfettim.
12:07
You get it? No? O.K.
274
711000
2000
Anladınız mı? Hayır? Peki.
12:09
And also, I discovered in Logan airport,
275
713000
3000
Ve ayrıca, Logan havaalanında şunu keşfettim,
12:12
this was, like, calling out to me.
276
716000
3000
sanki beni çağırıyordu.
12:20
Do you hear that? It's like cows. This is at 4 a.m. at Logan.
277
724000
3000
Duydunuz mu? İnekler sanki. Bu Logan'da sabaha karşı 4.
12:23
So, I was wondering, like,
278
727000
2000
Böylece, merak ediyordum,
12:25
what is this thing in front of me, this computer thing?
279
729000
3000
bu önümde duran şey, bu bilgisayar şeyi nedir?
12:28
It didn't make any sense.
280
732000
2000
Bir anlamı yoktu.
12:30
So, I began to make things again. This is another series of objects
281
734000
2000
Böylece, bir şeyler yapmaya başladım tekrar. Bu bodrumdaki
12:32
made of old computers from my basement.
282
736000
2000
bilgisayarlardan yaptığım objelerin başka bir dizisi.
12:34
I made -- I took my old Macintoshes
283
738000
2000
Eski Macintoshlarımı aldım ve
12:36
and made different objects out of them from Tokyo.
284
740000
3000
Tokyo'da bunlardan farklı objeler yaptım.
12:39
I began to be very disinterested in computers themselves,
285
743000
3000
Bilgisayarların kendileriyle çok az ilgilenir olmaya başlamıştım,
12:42
so I began to make paintings out of PalmPilots.
286
746000
2000
böylece PalmPilotlardan resimler yapmaya başladım.
12:44
I made this series of works.
287
748000
2000
Bu bir dizi çalışmayı yaptım.
12:46
They're paintings I made and put a PalmPilot in the middle
288
750000
3000
Bunlar yaptığım resimler ve ortalarına bir tür düşünmeyi gösteren
12:49
as a kind of display that's sort of thinking,
289
753000
2000
PalmPilotlar yerleştirdim,
12:51
I'm abstract art. What am I? I'm abstract.
290
755000
3000
ben kavramsal sanatım. Neyim ben? Kavramsal.
12:54
And so it keeps thinking out loud of its own abstraction.
291
758000
3000
Ve böylece kendi kavramsallığı içinde yüksek sesle düşünmeye devam etti.
12:58
I began to be fascinated by plastic,
292
762000
3000
Plastiğe hayranlık duymaya başladım,
13:01
so I spent four months making eight plastic blocks
293
765000
3000
böylece mükemmel bir şekilde optik olarak saydam
13:04
perfectly optically transparent,
294
768000
2000
sekiz plastik blok yaparak dört ayımı geçirdim,
13:06
as a kind of release of stress.
295
770000
3000
bir tür stres atma gibi.
13:09
Because of that, I became interested in blue tape,
296
773000
3000
Bu nedenle, mavi bantlara merak sardım,
13:12
so in San Francisco, at C.C., I had a whole exhibition on blue tape.
297
776000
3000
böylece San Francisco'da, Kaliforniya Eyaletinde, tümü mavi bantlarla bir sergim oldu.
13:15
I made a whole installation out of blue tape -- blue painters' tape.
298
779000
2000
Tümünü mavi bantla yaptığım bir enstelasyon oldu -- mavi boya bandı.
13:17
And at this point my wife kind of got worried about me,
299
781000
3000
Ve bu noktada karım benim için endişelenmeye başladı,
13:20
so I stopped doing blue tape and began to think,
300
784000
2000
ben de mavi bantlarla çalışmayı bıraktım ve düşünmeye başladım,
13:22
Well, what else is there in life?
301
786000
2000
Peki, hayatta başka ne var?
13:24
And so computers, as you know,
302
788000
2000
Ve bilgisayarlar, bildiğiniz gibi,
13:27
these big computers, there are now tiny computers.
303
791000
2000
bu büyük bilgisayarlar, şimdi ufak bilgisayarlar var.
13:29
They're littler computers, so the one-chip computers,
304
793000
2000
Bunlar daha da küçük bilgisayarlar, yani tek çip bilgisayarlar,
13:31
I began to program one-chip computers
305
795000
2000
tek çip bilgisayarlar programlamaya başladım,
13:33
and make objects out of P.C. boards, LEDs.
306
797000
4000
ve bilgisayar panellerinden, LEDlerden şeyler yapmaya başladım.
13:37
I began to make LED sculptures
307
801000
2000
MDFden küçük kutular içinde yaşayacak
13:39
that would live inside little boxes out of MDF.
308
803000
3000
LED heykelleri yapmaya başladım.
13:42
This is a series of light boxes I made for a show in Italy.
309
806000
3000
Bunlar İtalya'daki bir gösteri için yaptığım bir dizi ışık kutusu.
13:46
Very simple boxes: you just press one button and some LED interaction occurs.
310
810000
3000
Çok basit kutular: tek bir düğmeye basıyorsunuz ve bir takım LED etkileşimi oluyor.
13:49
This is a series of lamps I made. This is a Bento box lamp:
311
813000
3000
Bu yaptığım bir dizi lamba. Bu Bento kutusu lambası:
13:52
it's sort of a plastic rice lamp;
312
816000
3000
bir nevi plastik pirinç lambası;
13:55
it's very friendly.
313
819000
2000
çok arkadaşça.
13:57
I did a show in London last year made out of iPods --
314
821000
3000
Geçen yıl Londra'da iPodlardan yapılmış bir gösteri yaptım --
14:00
I used iPods as a material.
315
824000
2000
malzeme olarak iPodları kullandım.
14:02
So I took 16 iPod Nanos
316
826000
2000
Yani 16 iPod Nano aldım
14:04
and made a kind of a Nano fish, basically.
317
828000
2000
ve bir nevi Nano balık yaptım, temel olarak.
14:06
Recently, this is for Reebok.
318
830000
2000
Yakın zamanda, bu Reebok için.
14:08
I've done shoes for Reebok as well,
319
832000
2000
Reebok için ayakkabı da yaptım,
14:10
as a kind of a hobby for apparel.
320
834000
2000
kıyafet için bir nevi hobi olarak.
14:12
So anyways, there are all these things you can do,
321
836000
3000
Yani neyse, yapabileceğiniz tüm bu şeyler bunlar,
14:15
but the thing I love the most is to
322
839000
2000
ama en çok sevdiğim şey
14:17
experience, taste the world.
323
841000
2000
deneyimlemek, dünyayı tatmak.
14:19
The world is just so tasty.
324
843000
2000
Dünya öylesine tatlı ki.
14:21
We think we'll go to a museum; that's where all the tastes are.
325
845000
2000
Bir müzeye gideceğimizi düşündük; tüm tatların olduğu yer burası.
14:23
No, they're all out there.
326
847000
2000
Hayır, hepsi ortada.
14:25
So, this is, like, in front of the Eiffel Tower, really,
327
849000
2000
Yani, bu, sanki, Eiffel Kulesi'nin önünde, gerçekten,
14:27
actually, around the Louvre area.
328
851000
2000
aslında, Louvre çevresinde.
14:29
This I found, where nature had made a picture for me.
329
853000
2000
Bulduğum bu, doğanın benim için bir resim yaptığı yer.
14:31
This is a perfect 90-degree angle by nature.
330
855000
2000
Bu doğal bir mükemmel 90 derecelik açı.
14:33
In this strange moment where, like, these things kind of appeared.
331
857000
3000
Her türde şeyin ortaya çıktığı bu tuhaf anda.
14:36
We all are creative people.
332
860000
2000
Hepimiz yaratıcı insanlarız.
14:38
We have this gene defect in our mind.
333
862000
3000
Zihnimizde şu genetik kusura sahibiz.
14:41
We can't help but stop, right? This feeling's a wonderful thing.
334
865000
3000
Elimizde değil, durduramayız değil mi? Bu his muhteşem.
14:44
It's the forever-always-on museum.
335
868000
3000
Bu müzelerde sonsuza dek-her zaman.
14:47
This is from the Cape last year.
336
871000
2000
Bu geçen sene Cape'ten.
14:49
I discovered that I had to find the equation of art and design,
337
873000
3000
Sanat ve tasarım denklemini bulmak zorunda olduğumu keşfettim,
14:52
which we know as circle-triangle-square.
338
876000
3000
ki bu çember-üçgen-kare olarak bilinir.
14:55
It's everywhere on the beach, I discovered.
339
879000
2000
Kumsalda her yer olduğunu keşfettim.
14:57
I began to collect every instance of circle-triangle-square.
340
881000
3000
Çember-üçgen-kare'nin her anını toplamaya başladım.
15:00
I put these all back, by the way.
341
884000
2000
Bunların hepsini geri koydum, bu arada.
15:02
And I also discovered how .
342
886000
2000
Ve nasıl olduğunu keşfettim.
15:04
some rocks are twins separated at birth.
343
888000
3000
Bazı taşlar doğuştan ayrılan ikizler.
15:07
This is also out there, you know.
344
891000
3000
Bu da var orada, biliyorsunuz.
15:10
I'm, like, how did this happen, kind of thing?
345
894000
2000
Bu nasıl mümkün olur diye sordum kendime?
15:12
I brought you guys together again.
346
896000
2000
Sizi tekrar bir araya getirdim arkadaşlar.
15:14
So, three years ago I discovered, the letters M-I-T
347
898000
3000
Yani, üç yıl önce, M-I-T harflerinin basitlik ve
15:17
occurring in simplicity and complexity.
348
901000
2000
karmaşıklık içinde oluştuğunu keşfettim.
15:19
My alma mater, MIT, and I had this moment --
349
903000
2000
Mezun olduğum MIT ve ben böyle bir an yaşadık --
15:21
a kind of M. Night Shayamalan moment --
350
905000
1000
bir nevi M. Night Shayamalan anı --
15:22
where I thought, Whoa! I have to do this.
351
906000
3000
vay diye düşündüm o an, bunu yamak zorundayım.
15:25
And I went after it with passion.
352
909000
3000
Ve ardından tutkuyla gittim.
15:28
However, recently this RISD opportunity kind of arose --
353
912000
4000
Ancak, yakın zamanda Rhode Island Tasarım Okuluna
15:32
going to RISD -- and I couldn't reconcile this real easy,
354
916000
3000
gitme fırsatı çıktı -- ve bunu o kadar kolay halledemedim,
15:35
because the letters had told me, MIT forever.
355
919000
4000
çünkü harfle bana söylemişti, sonsuza dek MIT.
15:39
But I discovered in the French word raison d'être.
356
923000
3000
Ama bir Fransızca kelime olan raison d'être'i keşfettim.
15:42
I was, like, aha, wait a second.
357
926000
2000
Ahha, bir dakika dedim.
15:44
And there RISD appeared.
358
928000
3000
Ve RISD ortaya çıktı.
15:47
And so I realized it was O.K. to go.
359
931000
2000
Ve gitmenin uygun olduğunu fark ettim.
15:49
So, I'm going to RISD, actually.
360
933000
4000
Yani, RISD'ye gidiyorum aslında.
15:53
Who's a RISD alum out there?
361
937000
2000
RISD mezunu kim var burada?
15:55
RISD alums? Yeah, RISD. There we go, RISD. Woo, RISD.
362
939000
3000
RISD mezunu? Evet, RISD. İşte burada, RISD. Heyy, RISD.
15:58
I'm sorry, I'm sorry, Art Center -- Art Center is good, too.
363
942000
2000
Affedersiniz, affedersiniz -- Sanat Merkezi de güzel.
16:00
RISD is kind of my new kind of passion,
364
944000
4000
RISD benim yeni tutkum denebilir,
16:04
and I'll tell you a little bit about that.
365
948000
3000
ve size bundan biraz bahsedeceğim.
16:07
So, RISD is --
366
951000
2000
Yani, RISD --
16:09
I was outside RISD,
367
953000
2000
RISD dışındaydım,
16:11
and some student wrote this on some block, and I thought,
368
955000
2000
ve bazı öğrenciler şunu bazı bloklara yazmışlar, ve düşündüm ki,
16:13
Wow, RISD wants to know what itself is.
369
957000
3000
Vay, RISD ne olduğunu bilmek istiyor.
16:16
And I have no idea what RISD should be, actually,
370
960000
2000
Ve RISD'nin aslında ne olması gerektiği konusunda
16:18
or what it wants to be, but one thing I have to tell you is that
371
962000
2000
ya da ne olmak istediği konusunda bir fikrim yok, ama söylemem gereken tek şey
16:21
although I'm a technologist, I don't like technology very much.
372
965000
3000
teknoloji uzmanı olmama rağmen, teknolojiyi çok da sevmiyorum.
16:24
It's a, kind of, the qi thing, or whatever.
373
968000
2000
Bir tür çi şeyi, ya da neyse.
16:26
People say,
374
970000
2000
İnsanlar,
16:28
Are you going to bring RISD into the future?
375
972000
2000
RISD'yi geleceğe taşıyacak mısınız, diye soruyorlar.
16:30
And I say, well, I'm going to bring the future back to RISD.
376
974000
3000
Ve ben de, peki, RISD'ye geleceği taşıyacağım, diyorum.
16:33
There's my perspective. Because in reality,
377
977000
3000
Perspektifim bu. Çünkü gerçekte,
16:36
the problem isn't how to make the world more technological.
378
980000
3000
sorun dünyayı nasıl daha teknolojik hale getireceğimiz değil.
16:40
It's about how to make it more humane again.
379
984000
2000
Bunu nasıl daha insani hale getirmekle ilgili.
16:42
And if anything, I think RISD has a strange DNA.
380
986000
4000
Ve RISD'nin garip bir DNA'sı olduğunu düşünüyorum.
16:46
It's a strange exuberance
381
990000
2000
Bu materyallerle ilgili, dünyayla
16:48
about materials, about the world:
382
992000
2000
ilgili tuhaf bir taşkınlık:
16:50
a fascination that I think the world needs
383
994000
2000
dünyanın şu anda çokça ihtiyacı olduğunu
16:52
quite very much right now.
384
996000
2000
düşündüğüm bir büyülenme.
16:54
So, thank you everyone.
385
998000
2000
Herkese teşekkürler.
ABOUT THE SPEAKER
John Maeda - ArtistJohn Maeda, the former president of the Rhode Island School of Design, is dedicated to linking design and technology. Through the software tools, web pages and books he creates, he spreads his philosophy of elegant simplicity.
Why you should listen
When John Maeda became president of the legendary Rhode Island School of Design (RISD) in 2008, he told the Wall Street Journal, "Everyone asks me, 'Are you bringing technology to RISD?' I tell them, no, I'm bringing RISD to technology."
In his fascinating career as a programmer and an artist, he's always been committed to blurring the lines between the two disciplines. As a student at MIT, studying computer programming, the legendary Muriel Cooper persuaded him to follow his parallel passion for fine art and design. And when computer-aided design began to explode in the mid-1990s, Maeda was in a perfect position at the MIT Media Lab to influence and shape the form, helping typographers and page designers explore the freedom of the web.
Maeda is leading the "STEAM" movement--adding an "A" for Art to the education acronym STEM (Science, Technology, Engineering, and Math)--and experiencing firsthand the transformation brought by social media. After leaving his post as RISD's president, Maeda is turning his attention to Silicon Valley, where is is working as a Design Partner for Kleiner, Perkins, Caulfield and Byers. He is also consulting for eBay, where he is the chair of the Design Advisory Board.
John Maeda | Speaker | TED.com