Deeyah Khan: What we don't know about Europe's Muslim kids
Deeyah Khan: Avrupalı Müslüman çocuklar ve gençlerle ilgili bilmediklerimiz
Deeyah Khan is working to create intercultural dialogue and understanding by confronting the world's most complex and controversial topics. Full bio
Double-click the English transcript below to play the video.
I knew I had superpowers.
olduğunu biliyordum.
because I could understand
çünkü kahverengi insanların hislerini
of brown people,
a conservative Muslim guy.
büyükbabamla olduğu gibi.
my Afghan mother, my Pakistani father,
oldukça liberal olan
but laid-back, fairly liberal.
anlayabiliyordum.
hislerini de anlayabiliyor
of white people.
olurlarsa olsunlar
understand each other,
anlayamasalar da,
was always really worried.
even with the best education,
tanınmayacağını söylüyordu.
according to him.
yine de ayrımcılığa maruz kalacaktım.
to be accepted by white people
görebilmemin tek şartı
with me when I was seven years old.
yaptığında ben yedi yaşındaydım.
bana dedi ki;
or it's got to be music."
ya müzikle yapabilirsin."
bless him -- so it was music.
- çok şükür - öyleyse müzik olmalıydı.
he gathered all my toys, all my dolls,
oyuncaklarımı, bebeklerimi topladı
a crappy little Casio keyboard and --
küçük bir Casio org verdi ve --
for hours and hours every single day.
saatlerce pratik yapmam için zorladı.
for larger and larger audiences,
seyirci kitlelerine şarkı söyletti
almost a kind of poster child
çok kültürlülüğünün
kahverengi insanlar hakkında
nice things about brown people,
that my superpower was growing.
geliştiğini hissediyordum.
walking home from school,
okuldan eve yürürken
şekerlemeleri almak için
my favorite sweets called "salty feet."
salty licorice bits in the shape of feet.
ayak şeklinde şekerlemelerdi.
I realize how terrible that sounds,
ne kadar korkunç geldiğini fark ediyorum
I absolutely love them.
o şekerleri çok severim.
in the doorway blocking my way.
girmemi engelleyecek şekilde duruyordu.
and as I did that, he stopped me
ama beni durdurdu
you little Paki bitch,
küçük Paki kaltak,
to wipe the spit off my face,
bile korktum.
hoping that any minute now,
and make this guy stop.
durduracağını umut ettim.
and pretended not to see me.
aceleyle geçti ve beni görmezden geldi.
because I was thinking, well,
çünkü şöyle düşünüyordum:
Where are they? What's going on?
Neredesiniz? Neler oluyor?
coming and rescuing me?
I didn't buy the sweets.
the more successful I became,
attracting harassment from brown people.
tacizler gelir oldu.
felt that it was unacceptable
bazı erkekler,
to be involved in music
ve medyada olmasının kabul edilemez
to become attacked at my own concerts.
saldırılara uğramaya başladım.
I was onstage, I lean into the audience
seyircilere doğru uzandım
is a young brown face
genç kahverengi bir surat,
of chemical is thrown in my eyes
bazı kimyasal maddeler atıldığı oldu
and my eyes were watering
sulandığını hatırlıyorum.
of Oslo, this time by brown men.
ve bu defa kahverengi adamlardı.
kalkmışlardı.
stopped me in the street one time,
adam, beni sokakta durdurmuştu
I hate you so much
yapabileceğini düşünüyor."
kendimi kollamamı söyledi.
and the job of whores,
ve sokak kadınlarının işi olduğunu
you are going to be raped
another whore like you will not be born.
sokak kadını doğuramayacağımı söyledi.
davranıyordu, ama nasıl?
to treat me like this -- how come?
the two worlds,
gibi hissettim.
between my two worlds.
tükürük kriptonitti.
tacizler sürüyordu.
and the harassment was constant.
beni karşısına alıp oturttu ve bana:
my mother sat me down and said,
we can no longer keep you safe,
seni artık güvende tutamayız,
bavulumu topladım ve gittim.
I packed my suitcase and I left.
kimsenin hiçbir şey söylememiş olmasıydı.
was that nobody said anything.
nobody said anything.
hiçbiri, hiçbir şey söylemedi.
"Dur bir dakika, bu yanlış.
çünkü o bizden biri." demedi.
because she is one of us."
you know at the airport,
alındığı bant vardır,
you have these different suitcases
that one suitcase left at the end,
the one that nobody comes to claim.
I'd never felt so lost.
yalnız, bu kadar kaybolmuş hissetmemiştim.
I did eventually resume my music career.
sonunda müzik kariyerime devam edebildim.
the same old story.
hep aynı hikâye.
saying that I was going to be killed
öldürüleceğimi,
were going to flow
uğrayacağım yazıyordu.
many times before I died.
mesajlar almaya alışmıştım.
to messages like this,
now they started threatening my family.
müziği bıraktım ve Amerika'ya taşındım.
I left music and I moved to the US.
to do with this anymore.
babamın benim için seçtiği bir şey için
going to be killed for something
it was my father's choice.
however many years of my life
yanlarında olmaktı.
for various organizations
çalışan çeşitli örgütlerde
with young Muslims inside of Europe.
were suffering and struggling.
beni şaşırtmıştı.
kendi çocuklarının mutluluğundan
with their families and their communities
about their honor and their reputation
and the lives of their own kids.
sorun yaşıyorlardı.
so alone, maybe I wasn't so weird.
olmadığımı hissetmeye başladım.
of my people out there.
birçok insan vardı.
don't understand
growing up in Europe
özgürlüğüne sahip olmayan
with people that we choose.
özgürlüğümüz yok.
heartlands of Europe.
Müslüman toplumlarında kural böyle.
in the world, we're not free.
biz özgür değiliz.
geleceğimiz bize ait değil.
does not belong to us,
and their community.
oldukları topluluklara ait.
and they are suffering alone.
to honor-based violence and abuse.
istismara kurban verdiğimiz çocuklar.
çalıştıktan sonra fark ettim ki
years of working with these young people,
being scared and hiding
saklanarak geçiremezdim.
zorunda olduğumu fark ettim.
going to have to do something.
bizim sessizliğimizin,
that my silence, our silence,
neden olduğunu fark ettim.
my childhood superpower to some use
göstermeye ve ailesi ile ülkesi arasında
sides of these issues understand
between your family and your country.
olduğunu göstermeye karar verdim.
and I started telling these stories.
bu hikâyeleri anlatmaya başladım.
the deadly consequences of us
bu sorunları ciddiye almamalarının
anlamalarını istedim.
Banaz hakkında oldu.
Kurdish girl in London.
bir Kürt kızı.
whatever her parents wanted.
anne babası ne istediyse yaptı.
elinden geleni yaptı.
that her parents chose for her,
biriyle evlendi,
and raped her constantly.
tecavüz ettiği hâlde.
ailesine gittiğinde ailesi ona:
to her family for help, they said,
bir eş olmaya çalış" dediler.
and be a better wife."
dul bir kızları olsun istemediler.
a divorced daughter on their hands
bring dishonor on the family.
onuruna leke getirirdi.
dövdüler ki, kulaklarından kan geldi
her ears would bleed,
kendi seçtiği ve âşık olduğu
and she found a young man that she chose
and buried underneath the house.
ve bir evin altına gömülmüştü.
she had been beaten to death
amcasının emriyle yapmıştı bunları.
on the orders of her father and uncle.
in England five times asking for help,
yardım istemesiydi.
going to be killed by her family.
ve hiçbir şey yapmadılar.
so they didn't do anything.
facing these problems
çoğu sadece aileleriyle
and within their families' communities,
sorun yaşamıyorlar,
maruz kalıyorlar.
that they grow up in.
ettiğinde, dönüp bize bakıyorlar
they look to the rest of us,
birçok kişi bana gelip,
several people said to me,
bu onların kültüründe var,
this is just their culture,
do to their kids
benim kültürüm katledilmek değil.
being murdered is not my culture.
from backgrounds like me,
aynı korumaya
the same protections
Neden olmasınlar?
Avrupa'daki bazı genç
I wanted to try and understand
Muslim kids in Europe
ve anlatmak istedim.
to have to face my worst fear:
for most of my life.
beni kovalayan adamlarla aynı.
korkarak geçirdiğim adamlar.
most of my life.
interviewing convicted terrorists,
hükümlü teröristlerle,
görüşme yaptım.
what was very obvious already,
hâlihazırda apaçık olan şey,
Europe's colonial baggage,
son yıllardaki hatalarının
failures of recent years,
in finding out was what are the human,
bu tür gruplara yatkın olmasındaki
are susceptible to groups like this.
bulduğum yaralı insanlardı.
was that I found wounded human beings.
that I was looking for,
it would have been very satisfying --
öylesi daha tatmin edici olurdu -
were torn apart
ülkeleri arasındaki
parçalandıklarını gördüm.
and the countries that they were born in.
is that extremist groups, terrorist groups
terör örgütlerinin
faydalandığını,
of these feelings of our young people
dönüştürdüğünü gördüm.
channeling that toward violence.
your family and your country
is more important than you
daima beyaz olacak, sen ise asla."
will always be white and never you."
tutuştukları şeyleri vaat ediyorlardı:
the things that they crave:
a sense of belonging and purpose,
aidiyet ve amaç duyguları,
hissettiriyorlar.
görünür, duyulur oluyor.
are finally seen and heard.
for our young people.
for our young people and not us?
yapıyor, neden bize değil?
göstermek değil.
is that we have to understand
anlamak zorunda olduğumuz şey,
bunların cazip geldiği.
are attracted to this.
isterim, aslında.
of some of the guys in the film.
çocukluk fotoğrafları.
onların çoğunun,
is that so many of them --
onların çoğunun,
have absent or abusive fathers.
muamele eden babaları var.
and compassionate father figures
hasretini çektikleri
maruz kalan erkeklerin,
brutalized by racist violence,
bir yol bulduklarını öğrendim.
to stop feeling like victims
to my horror, that I recognized.
bir şey de fark ettim.
as a 17-year-old as I fled from Norway.
hissettiğim duyguların aynılarını gördüm.
bölünmüşlük hissi.
and torn between cultures.
I did not choose destruction,
ben yıkımı değil,
instead of a gun.
bir kamera almayı tercih ettim.
is because of my superpower.
işte bu süper gücümdü.
anlayış olduğunu görebiliyordum.
is the answer, instead of violence.
olarak ayırmak yerine,
kabul etmek olduğunu.
come to terms with the fact
didn't have to be on a collision course
where I found my own voice.
bulduğum bir evren olabilirdi.
hissini bir kenara bıraktım
like I had to pick a side,
of our young people today
mücadele ediyorlar.
of radical Islam
dünya görüşü
that festers in these open wounds.
içeri sızan enfeksiyona dönüşüyor.
initiated into the village,
just to feel its warmth."
köyü yakarlar."
Müslüman topluluklar,
karşılamalarına zorlamadan
to meet your expectations?
why they're so angry and alienated
before their happiness?
anlayabiliyor musunuz?
olmayı deneyebilir misiniz?
their experiences,
to seek it somewhere else?
tempted by extremism,
gençlerimize sormak istiyorum.
that your rage is fueled by pain?
olduğunun farkında mısınız?
to resist those cynical old men
kanınızı kullanmak isteyen
karşı koyacak gücü bulacak mısınız?
for their own profits?
a happy, full and free life?
sizin tanımladığınız bir hayat.
just another dead Muslim kid?
olmak istiyorsunuz?
gençlerimizi dinlemeye başlayacağız?
listening to our young people?
bir şekilde yönlendirmek için
into something more constructive?
what happens to them.
umursamadığımızı düşünüyorlar.
to make them feel differently?
bir yol bulabilir miyiz?
to see them and notice them
veya faili olmadan önce,
or the perpetrators of violence?
ne sağlayacak?
kendimizden biri gibi görebilir miyiz?
and consider them to be our own?
of violence look like ourselves?
için de öfkelenebilecek miyiz?
and heal the divisions between us?
iyileştirecek bir yöntem bulabilir miyiz?
to give up on each other or on our kids,
çocuklarımızdan vazgeçmeyi göze alamayız,
will not work against extremists.
şiddet aşırılıkçılara karşı işe yaramaz.
to huddle in our houses in fear,
kalplerimizi kapatarak
more wounds in our societies
yaymak istiyorlar.
to spread their infection more widely.
bu fotoğrafını gönderdi.
sent this photo of her daughter.
for extremists.
bir kriptonit.
with their superpowers
that we need to build together,
ABOUT THE SPEAKER
Deeyah Khan - FilmmakerDeeyah Khan is working to create intercultural dialogue and understanding by confronting the world's most complex and controversial topics.
Why you should listen
Deeyah Khan is an Emmy and Peabody award-winning documentary film director and founder of Fuuse, a media and arts company that puts women, people from minorities and third-culture kids at the heart of telling their own stories. In 2016, Khan became the first UNESCO Goodwill Ambassador for artistic freedom and creativity. She has received many honors for her work supporting freedom of expression, human rights and peace, including the Ossietzky Prize, the University of Oslo's Human Rights Award and the Peer Gynt Prize from the Parliament of Norway.
Born in Norway to immigrant parents of Pashtun and Punjabi ancestry, Khan's experience of living between different cultures, both the beauty and the challenges, shapes her artistic vision. Her 2012 multi-award winning documentary, Banaz: A Love Story, chronicles the life and death of Banaz Mahmod, a young British Kurdish woman murdered by her family in a so-called honor killing. Khan's second film, the Grierson and Bafta award-nominated Jihad, involved two years of interviews and filming with Islamic extremists, convicted terrorists and former jihadis. One of Fuuse's recent initiatives, born of Deeyah’s own experiences, is sister-hood, a digital magazine and series of live events spotlighting the voices of women of Muslim heritage. Khan has also produced a number of critically acclaimed albums, including Listen to the Banned, a compilation that brought together musicians from around the world who have been subject to persecution, 'censorship and imprisonment.
The focus of Khan's work and access to voices that are often overlooked and misunderstood has led to increasing demand as a speaker at international human rights events and platforms including the United Nations. She was described by The Times of London thus: "To say Deeyah Khan is an inspiration is an understatement. She is one of the bravest, most indomitable women … facing down bullies and extremists with intelligence and unflinching spirit."
(Photo: Geir Dokken)
Deeyah Khan | Speaker | TED.com