Chimamanda Ngozi Adichie: We should all be feminists
Chimamanda Ngozi Adichie: Hepimiz feminist olmalıyız
Inspired by Nigerian history and tragedies all but forgotten by recent generations of westerners, Chimamanda Ngozi Adichie’s novels and stories are jewels in the crown of diasporan literature. Full bio
Double-click the English transcript below to play the video.
about one of my greatest friends,
birinden bahsederek başlamak istiyorum,
sokakta yaşadı
gibi sahip çıktı.
I would ask Okoloma's opinion.
Okoloma'nın fikrini alırdım.
Sosoliso plane crash
Nijerya'daki
kazasında öldü.
laugh with and truly talk to.
samimi bir şekilde konuşabildiğim biriydi.
to call me a feminist.
feminist diyen ilk kişiydi.
we were at his house, arguing.
onun evindeydik, tartışıyorduk.
with half bit knowledge
edindiğimiz yarım yamalak
particular argument was about,
hatırlamıyorum ama
that as I argued and argued,
tartıştık, tartıştık
"You know, you're a feminist."
"Biliyor musun, sen bir feministsin."
bakılırsa,
to say something like,
kullanacağınız tonda söylemişti:
what this word "feminist" meant,
ne anlama geldiğini bilmiyordum ve
to know that I did not know.
öğrenmesini istemedim.
and I continued to argue.
tartışmaya devam ettim.
I planned to do when I got home
planladığım ilk şey
"feminist" in the dictionary.
who among other things beats his wife
döven ve sonu pek iyi bitmeyen
the novel in Nigeria,
tanıtırken
istediğini söyledi.
Nijeryalılar
öğüt vermede
to give unsolicited advice.
hızlı olduklarını bilirler.
that my novel was feminist
feminist olduğunu söylediklerinden
sadly as he spoke --
başını sallıyordu-
call myself a feminist
are women who are unhappy
bulamadıklarından
"a happy feminist."
demeye başladım.
Nijeryalı bir kadın
kültürümüzde olmadığını,
Afrikalı olmadığını söyledi
by "Western books."
yozlaştırmıştı.
were decidedly unfeminist.
feminist olmayan okumalardı.
Mills & Boon romance published
aşk romanlarını 16 yaşıma basmadan
olarak atıf edilen
çalıştığımda sıkılıyordum
struggled to finish them.
Afrika'lı olmadığından beri
"a happy African feminist."
demeye karar verdim.
feminist who does not hate men
etmeyen, rujları seven
kendisi için topuklu ayakkabı
for herself but not for men.
was tongue-in-cheek,
alayvari şeylerdi
with baggage, negative baggage.
oldukça negatif yüklüydü.
that sort of thing.
ediyorsunuz falan.
bir hikaye anlatayım.
dönem başında
that she would give the class a test
kazananın
would be the class monitor.
büyük bir olay.
the names of noisemakers --
yazabilirsiniz --
a cane to hold in your hand
bir de değnek verirdi ki
and patrol the class for noisemakers.
devriye gezesiniz.
actually allowed to use the cane.
yetkiniz yoktu.
for the nine-year-old me.
heyecanlı bir fırsattı.
to be the class monitor.
çok istedim ve
puanı ben elde ettim.
that the monitor had to be a boy.
erkek olması gerekiğini söyledi.
to make that clear earlier
unutmuş çünkü
score on the test,
çocuk,
interesting about this
in patrolling the class with the cane,
gezmeye hiç niyeti olmayan
başkaları
is just as obvious to everyone else.
hatasına çok sık düşerim.
Louise'e bakın
and he would tell me,
bana şunları der
being different or harder for women.
düşündüğün şeyleri anlayamıyorum
ama artık öyle değil.''
could not see what seems so self-evident.
göremediğini anlayamamıştım.
Louis and I went out with friends.
arkadaşlarla dışarı çıktık.
who are not familiar with Lagos,
Lagos'ta
who hang around outside establishments
"help" you park your car.
with the particular theatrics
yeri bulan adamın
a parking spot that evening.
etkilenmiştim.
I decided to leave him a tip.
bahşiş vermeye karar verdim
that I had earned from doing my work,
parayı aldım ve
very grateful and very happy,
adam
I didn't give him the money."
Parayı ben vermedim."
dawn on Louis' face.
farkına varmanın şafağını gördüm.
we have different sexual organs,
farklı cinsel organlarımız,
erkekler
için.
in general physically stronger than women.
genellikle kadınlardan daha güçlüdürler.
than men in the world,
sayısından birazcık fazla,
population is female.
yüzde 52'si kadınlardan oluşuyor.
and prestige are occupied by men.
genellikle erkeklerde.
demişti:
the fewer women there are."
o kadar az kadın bulursunuz."
of the Lilly Ledbetter law,
Lilly Ledbetter yasasını duyup durduk,
alliterative name of that law,
isminden öteye bakarsak
aynı işi yapıp aynı
being equally qualified,
bir erkek ve bir kadın hakkındaydı.
because he's a man.
daha fazla maaş almaktaydı.
dünyayı erkekler yönetiyor,
fiziksel gücün
the most important attribute for survival.
özellik olduğu bir dünyada yaşıyorlardı.
was more likely to lead,
yönetici olması daha muhtemeldi ve
are physically stronger.
daha olarak güçlü.
fazla istisinalar var.
in a vastly different world.
oldukça farklı bir dünyada yaşıyoruz.
is not the physically stronger person;
fiziksel olarak güçlü olan değil,
the more intelligent person,
for those attributes.
hormonlar değil.
to be intelligent,
zeki, yaratıcı
of gender had not evolved.
bana pek evrimleşmiş gibi gözükmüyor.
of one of the best Nigerian hotels.
otellerden birinin lobisine girdim.
but I thought I probably shouldn't.
ama galiba vermemeliyim.
and asked me annoying questions,
ve rahatsız edici sorular sordu,
şu ki eğer
into a hotel alone is a sex worker.
başına giriyorsa bir seks işçisidir.
focus on the ostensible supply
arz yerine
üzerine odaklanmıyorlar?
into many "reputable" bars and clubs.
tek başıma giremiyorum.
if you're a woman alone,
almıyorlar. Bir erkek
gerekiyor.
a Nigerian restaurant with a man,
erkekle girsem
ve beni görmezden gelir.
felt like, "Yes! I thought that!"
"Evet, bunu düşünmüştüm!" demiştir.
kadından daha
are more important than women.
toplumun bir ürünüdür.
don't intend any harm.
olmadıklarını biliyorum.
and quite another to feel it emotionally.
duygusal olarak hissetmek farklı şeyler.
görünmez hissediyorum.
I feel invisible.
that I am just as human as the man,
fark edilmeye değer olduğumu
that sting the most.
çok kıran bu küçük şeyler oluyor.
Lagos'ta genç
to be young and female in Lagos,
hakkında bir yazı yazmıştım,
is a grave injustice.
adaletsizlik var.
of bringing about positive change;
getirme açısından uzun bir tarihi var;
I'm also hopeful.
umutluyum da.
in the ability of human beings
iyileştirmek adına
themselves for the better.
and because it is where my heart is.
olduğu yer orası.
and plan for a different world,
ve kadınların kendilerine daha dürüst
who are truer to themselves.
başlamanızı istiyorum.
farklı yetiştirmeliyiz.
on how we raise them;
şeklimizle onlara zarar veriyoruz;
in a very narrow way,
şekilde tanımlıyoruz,
dar sert bir kafes oluyor
korkmayı öğretiyoruz.
of weakness, of vulnerability.
sakınmayı öğretiyoruz.
saklayacaklarını öğretiyoruz,
in Nigerian speak, "hard man!"
"sert adam!" olmak zorundalar.
both of them teenagers,
ikisi de genç,
of pocket money, would go out
dışarı çıktıklarında,
would be expected always to pay,
için her zaman herşeyi
Ve biz de neden
to steal money from their parents.
daha yüksek oluşunu konuşuyoruz.
was not "the boy has to pay"
olsaydı?
of that historical advantage,
günümüzde daha çoğa sahip olanlar,
raising children differently,
yetiştirmeye başlarsak
of having to prove this masculinity.
ihtiyaçları olmayacak.
that they have to be hard,
with very fragile egos.
egolarla bırakmamız.
the man feels compelled to be,
gerektiklerini düşünürlerse,
disservice to girls
fazla zarar veriyoruz
to cater to the fragile egos of men.
egolarını beslesinler diye yetiştiriyoruz.
to make themselves smaller,
ufacık olmalarını öğretiyoruz,
but not too successful,
çok başarılı değil,
in your relationship with a man,
bir erkek yerine,
the premise itself?
kendisini sorgularsak?
be a threat to a man?
erkeğe tehdit olsun ki?
to simply dispose of that word,
I dislike more than "emasculation."
bir sözcük yoktur herhalde.
tanıdığım bana,
would be intimidated by me.
endişeli olup olmadığımı sordu.
to me to be worried
çünkü benden
be intimidated by me
ilgi alanımda
I would have no interest in.
I'm expected to aspire to marriage;
evliliğe can atmam,
evliliğin en
that marriage is the most important.
yapmam bekleniyor.
and love and mutual support.
destek kaynağı olabilir.
to aspire to marriage
can atmalarını öğretip
öğretmiyoruz?
who decided to sell her house
zayıf göstermemek için
to intimidate a man who might marry her.
bir kadını tanıyorum.
who, when she goes to conferences,
göre, diğer katılanların ona saygı
in the conference to "give her respect."
who are under so much pressure
ve hatta işten
even from work to get married,
yapmaya itilmiş
to make terrible choices.
evlenmemiş bir kadına
to see it as a deep, personal failure.
kişisel bir hata olduğunu öğretiyor.
who is unmarried,
evlenmemiş olduğunda
to making his pick.
olduğunu düşünüyoruz.
just say no to all of this."
kolay geliyor bize.
and more complex.
çetrefilli ve karmaşık.
from our socialization.
içselleştiririz.
bahsederken
and relationships illustrates this.
is often the language of ownership
olarak kullanıyoruz,
a man shows a woman.
I'm very amused by --
that they should not be doing anyway.
şeyler hakkında oluyor.
in a kind of fondly exasperated way,
proves how masculine they are,
sevildiklerini göster:
I can't go to the club every night,
gidemeyeceğimi söyledi,
I do it only on weekends."
sadece haftasonları gidiyorum.
"I did it for peace in my marriage,"
huzuru için yaptım'' dese
about giving up a job,
each other as competitors --
yetiştiriyoruz,
which I think can be a good thing,
-ki kanımca bu iyi olurdu-
cannot be sexual beings
olamayacağını öğretiyoruz.
knowing about our sons' girlfriends.
arkadaşlarını öğrenmek sorun olmaz.
Haşa.
zaman geldiğinde
the perfect man to be their husbands.
bir adam getirmelerini bekliyoruz.
we praise girls for virginity,
bakireliklerini met ediyoruz,
this is supposed to work out because ...
de mantıklı gelmiyor çünkü...
is usually a process that involves ...
bir süreç ihtiva eder...
was gang raped in a university in Nigeria,
genç bir kadın grup tecavüzüne uğradı,
both male and female,
Nijeryalı gencin tepkisi
in a room with four boys?"
odasında ne arıyordu?"
the horrible inhumanity of that response,
kenara koyabilirsek,
to think of women as inherently guilty,
suçlu olduğunu görerek yetiştirildiler,
to expect so little of men
fikrini kabul edilebilir
without any control
as though by being born female
bir kız olarak doğdukları
hissettiriyoruz.
oluyorlar.
who silence themselves.
who cannot say what they truly think,
kadınlar oluyorlar --
we did to girls --
en kötü şey --
who have turned pretense into an art form.
sanata çeviren kadınlar oluyorlar.
bir kadın tanıyorum,
that to be "good wife material"
olmak için şart olduğu öğretilmiş.
to use that Nigerian word --
began to complain that she had changed.
değiştiğini söylemeye başladı.
ne kadar mutlu ve
our true individual selves,
ne kadar daha özgür
of gender expectations.
undeniably different biologically,
şekilde farklı biyolojileri var,
exaggerates the differences
ve bu daha sonra
a self-fulfilling process.
dönüşüyor.
to do the housework than men,
ev işi yapmada daha aktifler,
are born with a cooking gene?
genleriyle doğduğu için mi?
socialized to see cooking as their role?
kendi rolleri olarak gördüklerinden mi?
women are born with a cooking gene,
doğduğumuzu söyleyebilirdim,
of the famous cooks in the world,
büyük bir kısmının,
erkek olduğunu
as men when she was growing up.
şu anda nerelerde olurdu diye.
many more opportunities for women
dönemine kıyasla,
sağolsun,
during my grandmother's time
changes in law,
is our attitude, our mindset,
davranışlarımız, mentalitemiz,
and what we value about gender.
hakkında neye değer verdiğimiz.
we focus on interest instead of gender?
ilgilerine odaklanırsak?
who have a son and a daughter,
derslerinde
the parents say to the girl,
kızlarına diyor ki,
for your brother."
particularly like to cook Indomie noodles,
pişirmeyi sevmiyor,
to cook Indomie?
is a very useful skill for boys to have.
oldukça kullanışlıdır.
to leave such a crucial thing,
eline bırakmak nasıl mantıklı olabilir?
and the same job as her husband.
sahip bir kadın tanıyorum.
she does most of the housework,
işlerinin çoğunluğunu yapıyor,
için geçerli.
changed the baby's diaper,
değiştirişinde kadının ona
as perfectly normal and natural
tamamen normal bir şeymiş gibi
care for his child?
çocuğuna bakıyor olmasını?
many of the lessons of gender
bir çok cinsiyet dersini
in the face of gender expectations.
anlamında çok hassas hissediyorum.
a writing class in graduate school,
öğretmenlik yaparken
about the material I would teach
what I enjoy teaching.
hakkında endişeliydim.
have to prove my worth.
gerektiğini biliyordum.
that if I looked too feminine,
endişeleniyordum.
my shiny lip gloss and my girly skirt,
o kızımsı eteği giymek istiyordum,
bir takım giydim.
that when it comes to appearance
dış görünüşe gelince
as the standard, as the norm.
for a business meeting,
hazırlanıyorsa,
about looking too masculine
gerek yoktur.
for business meeting,
hazırlanıyorsa,
about looking too feminine
söyleyip söylememesine
she will be taken seriously.
konusunda endişelenmesine gerek vardır.
that ugly suit that day.
takımı giymeseydim.
from my closet, by the way.
dolabımdan attım bu arada.
that I have now to be myself,
gösterebilmiş olsaydım,
even more from my teaching,
fazla fayda görecekti,
be apologetic for my femaleness
veya kadınsılığımdan
olmamayı seçtim.
in all of my femaleness
duyulmak istiyorum,
conversation to have.
konu başlığı değil.
to encounter almost immediate resistance.
direnişle karşı karşıya getirtebiliyor.
are actually thinking,
hayal edebiliyorum şu anda
actively think about gender
değiştirmek için bir şey yapmıyor.
into a restaurant with a woman
bir kadınla
part of a longer version of this talk.
a very uncomfortable conversation to have,
edici bir konu başlığı,
to close the conversation.
kolay yollar var
evolutionary biology and apes,
primatlardan bahseder,
bow down to male apes
erkeklere itaat eder
and have earthworms for breakfast,
sabah kahvaltı niyetine solucan yerlerdi,
"Well, poor men also have a hard time."
sorun yaşıyor" diyebilir.
what this conversation is about.
are different forms of oppression.
about systems of oppression
ne kadar
to a black man about gender
hakkında konuşuyorduk,
'my experience as a woman'?
about his experience as a black man.
olarak anlatan bir adam.
experience the world differently.
tecrübe ediyor.
we experience the world.
tecrübe edişimizi boyuyor.
bottom power is an expression
something like a woman
isterken
to get favors from men.
gelen bir deyiştir.
bir güç bile değil.
from time to time --
kötü hissediyorsa,
that somebody else is in a bad mood,
being subordinate to a man is our culture.
kültürümüzde var diyor.
who are fifteen and live in Lagos.
ikiz kız yeğenlerim var.
taken away and killed.
it was our culture to kill twins.
ikizleri öldürmek vardı.
preservation and continuity of a people.
devamlılığı ve korunması hakkında.
in the story of who we are,
geldiğimiz konularıyla
is not our culture,
bilgisi yoksa, o zaman
Okoloma Maduewesi.
hakkında sıkça düşünüyorum.
who passed away in that Sosoliso crash
by those of us who loved him.
hep hatırlanacaklar.
when he called me a feminist.
o gün haklıydı.
in the dictionary that day,
who believes in the social, political
from the stories I've heard,
benim büyük anneannem
she did not want to marry
evlenmemek için kaçtı ve
the man of her choice.
mahrum bırakıldığını
of access, of land, that sort of thing.
ve hakkını aradı.
did not know that word "feminist,"
kelimesinin anlamını bilmiyordu, ancak
olmadığı anlamına gelmiyor.
sahip çıkmalı.
veya kadındır;
with gender as it is today,
problem var
good-looking, lovely man,
bir adam
ABOUT THE SPEAKER
Chimamanda Ngozi Adichie - NovelistInspired by Nigerian history and tragedies all but forgotten by recent generations of westerners, Chimamanda Ngozi Adichie’s novels and stories are jewels in the crown of diasporan literature.
Why you should listen
In Nigeria, Chimamanda Ngozi Adichie's novel Half of a Yellow Sun has helped inspire new, cross-generational communication about the Biafran war. In this and in her other works, she seeks to instill dignity into the finest details of each character, whether poor, middle class or rich, exposing along the way the deep scars of colonialism in the African landscape.
Adichie's newest book, The Thing Around Your Neck, is a brilliant collection of stories about Nigerians struggling to cope with a corrupted context in their home country, and about the Nigerian immigrant experience.
Adichie builds on the literary tradition of Igbo literary giant Chinua Achebe—and when she found out that Achebe liked Half of a Yellow Sun, she says she cried for a whole day. What he said about her rings true: “We do not usually associate wisdom with beginners, but here is a new writer endowed with the gift of ancient storytellers.”
(Photo: Wani Olatunde)
Chimamanda Ngozi Adichie | Speaker | TED.com